Yirmi Birinci Yüzyılın Büyük Şairi: Bahtiyar Vahabzade

Şair Bahtiyar Vahabzade, SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarına kavuşmasına çok sevinmişti. O, ömrü boyunca Türk birliğini ve Türk kökenli devletlerin kültürel bütünlüğünü savundu. Fakat Türk kökenli cumhuriyetler bu birlik ve beraberliği bir türlü sağlayamadı. Daha doğrusu bazı kesimler bu yakınlaşmadan rahatsızlık duyduğu için buna yönelik çabalar sürekli engellendi. Merhum Vahabzade’nin en büyük arzusu özellikle Azerbaycan’la Türkiye arasında dil birliğinin sağlanmasıydı. Zira Türkiye Türkçesiyle Azerbaycan Türkçesi pek çok konuda ortak özelliklere sahipti. Bakma ki birileri bu dillerin farklı diller olduğu safsatasını ortaya atmış, bunun çirkin propagandasını yapmış; Azerice ve Kırgızca gibi ifadelerle bu dilleri Türkçeden başka dillermiş gibi göstermiştir. Oysa hepsi Türkçe ağacının dallarıdır. O bu dillerdeki ortak kelimelerin bir araya getirilerek dil birliğinin sağlanmasını istemiştir. O, Türk kökenli Cumhuriyetleri birbirinden uzaklaştıracağı ve birbirinden koparacağı gerekçesiyle Türkiye Türkçesindeki dayanaksız özleşme çabalarına da karşı çıkmıştır. Türkiye’de İngilizce kelimelerin sıkça kullanılmasına, bunların dile sokulmasına öfkelenmiştir.  Bunu şu sözleriyle açıkça ve cesaretle ifade etmiştir:

“Bağımsız Türk Cumhuriyetleri kurulduktan sonra bir taraftan yavaş yavaş ortak dile gitmeyi düşünüyoruz, diğer taraftan ise siz, Türkiye Türkleri, hepimiz için ortak pek çok kelimeyi dilinizden kovuyor, uyduruk sözler üretiyor, aramızda uçurum yapıyorsunuz. Bunu nasıl anlayalım? İşte benim hayretimin sebebi budur. Sizin yazdığınız gibi ben de Ankara’nın, İstanbul´un sokaklarından geçtiğim zaman, bu şehirlerin Londra mı, New York mu, yoksa İstanbul mu olduğunu anlayamıyorum. Reklamlar, dükkânların ve bazı idarelerin adları, hatta uçakların üzerinde ´Türk Hava Yolları´ yerine ´Turkish Airlines´ yazılıyor. Türk Hava Yolları’nın dergisinin adı ‘Skylife’. İşte ben buna hayret ediyorum.”

Günümüzde her biri bağımsızlığına kavuşan Türk Cumhuriyetleri yetmiş yılı aşkın bir zaman boyunca Rusya’nın ekonomik, sosyal ve kültürel sömürgeciliğine maruz kaldı. Doğrusu zor bir süreçten geçtiler; büyük sancılar yaşadılar. Bu dönemde Rus politikasına karşı çıkanlar işkencelere maruz kaldı. Türkiye böyle bir süreç geçirmedi çok şükür… Buna rağmen dil ve kültür alanında büyük bir yozlaşma yaşandı Türkiye’de. Dilde sözde özleşme çalışmalarıyla Türkçeyi kuşa çevirdiler. Bu da Türk kökenli kardeşlerimizle olan kültürel bağlarımızı zayıflattı. Oysa eski kelimelerin çoğu Türk kökenli cumhuriyetlerle ortaklık teşkil ediyordu. Bu hususta Bahtiyar Vahabzade’nin şu görüş ve teklifleri dikkate değerdir:

“Aydınlarımız şimdiden çalışmaya başlamalılar. Azerbaycan Türk’ü, Türkiye’de bugün konuşulan bazı kelimeleri anlamakta zorluk çekiyor. İlim adamlarımız ortak dil hususunda çalışmalar başlatırken, diğer taraftan kullandığımız ortak kelimeler dilden atılıyor. Azerbaycan’da ‘okul’ kelimesini bilen çok azdır. Bunun yerine niçin ‘mektep’ kelimesi kullanmıyoruz. Mektebe, muallime dönmeli. Benim atam mektep demiş, okul dememiş. Bu alanda yapılabilecek bir diğer çalışma da ortak dil projesidir. Ortak bir lügat hazırlanmalıdır. Türklerin kullandıkları ortak kelimelerin işlerliği artırılmalıdır. Biz bugün Azerbaycan Türkçesi’nde ‘dilekçe’ yerine ‘eriza’ kelimesini kullanıyoruz. Bu güzel bir kelime değil. Bu kelimenin yerine ‘dilekçe’ kullanılmalıdır. Aynı şekilde size yabancı dilden geçmiş ‘anahtar’ kelimesi var. Bizde bunun karşılığı ‘açar’ kelimesidir. Özbeklerin, Kırgızların ve Kazakların kullandığı bu kelime niçin bütün Türk dillerinde ortak olmasın? Bu mesele bir iki yılın işi değil. Biz bunu şimdiden başlatmazsak, gelecek nesil bizim yüzümüze tükürecek.”

Azerbaycanlı Bahtiyar Vahabzade sadece bir şair değildi. O her şeyden evvel büyük bir aydındı. Üniversite hocasıydı; bir profesördü. Uzun yıllar Bakü Devlet Üniversitesi’nde Türk Edebiyatı dersi okutmuştu. O; bu süre içerisinde Azeri, Kazak, Kırgız, Özbek, Türkmen diye ayırmadan binlerce gence Türk kültürünü, Türk edebiyatını ve Türk dilini sevdirmişti.

Hemen her şairin muhakkak bir anne şiiri vardır… Anne şiiri yazmamak sanki bir eksikliktir şairler için… Bazı anne şiirleri ise hafızlara kazınmıştır. Bunlardan birisi de Bahtiyar Vahapzade’nin kaleme aldığı, adeta gözyaşıyla yazılmış hissi veren “Annem Öldü mü?” adlı şiiridir. Bu şiirde şairin hüzne banılmış duyguları adeta kanatlanır. Şair bu şiirinde bir dizi acıklı soru sorar ölen annesine. Fakat bu soruların muhatabı çoktan toprak olmuştur. Şair cevap alamayacağı soruları sıralarken hüznü içine gömer. İşte bu şiirden bir dörtlük size: “Derdimin gamımın ortagı sendin/Niye yüz çevirdin ya niye benden?/ ‘Derdin bana gelsin’ hani diyerdin/Niye dert ekledin derdime ya sen”

Yirmi birinci yüzyılın büyük şairi Bahtiyar Vahabzade, zengin Azeri edebiyatı zincirinin Genceli Nizamî’den, Seyyid Nesimî’den, Fuzulî’den, Hüseyin Cavit’ten ve Ahmet Cevat’tan sonraki son altın halkasıydı. O, Azerbaycan’la Türkiye’nin ortak değeriydi. Artık aramızda değil ak saçlı gönül adamı, sözlerin sultanı, gönüllerin mihmanı Bahtiyar Vahabzade… Onu yaşatmak ve adını ebedileştirmek boynumuzun borcudur. Türkiye’de büyük caddelere, parklara, kültür merkezlerine ve okullara onun adını vererek yaşatmalıyız. Bütün kitaplarını yeniden basarak bir külliyat haline getirip Türk okuyucusuna sunmalıyız. Bizler onun şiirleriyle büyüdük; torunlarımız onu yarına taşıyacaklar. Türk dünyasının büyük şairi Bahtiyar Vahapzade’ye Allah’tan rahmet diliyorum.