Yolsuzluk Konusunun Düşündürdükleri – Ali Tigrel

Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün 2019 raporunda yer alan Türkiye ile ilgili satırbaşları ülkemize hiç yakışmayan bir görünümü özetliyor. Şöyle ki:

Neden böyle oldu dersiniz?

Uluslararası Şeffaflık Örgütü temel nedenleri şu şekilde açıklıyor:

Peki bu tatsız durum bizi nerelere taşıyabilir?

Nereden bakılırsa bakılsın, Uluslararası Şeffaflık Örgütünün raporu ülkemizin imajını ciddi ölçüde yıpratabilecek ve uzun vadeli sermaye girişlerini olumsuz yönde etkileyerek ekonomimize zarar verebilecek bir potansiyel taşıyor. Söz konusu rapora tepki göstererek ülkemizi yıpratmak isteyen dış mihrakları suçlayacak siyasetçilerimiz olacaktır. Ama bu siyasetçilerimizin her şeyden önce mevcut durumu objektif bir gözle değerlendirmelerini tavsiye ediyorum. Egemen siyasetin yapması gereken, iddia edilen hususların gerçekleri doğru olarak yansıtmadığını ortaya koymak ve gerçekten sorunlar varsa da bunların üzerine gidecek basireti göstermektir.

Unutmayalım ki, küresel ölçekteki tüm yatırım ve finansman dengelerinin Covid-19 virüsünün yol açtığı salgın nedeniyle bozulmasıyla, uluslararası sermaye hareketlerinin yönü de büyük ölçüde değişmiş, gelişmekte olan piyasalardan çekilmeler başlamıştır. Küresel sermayede risk iştahının büyük ölçüde azaldığı ve ne zaman geri geleceğinin bilinmediği olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Böyle bir ortamda Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün rapor ve değerlendirmeleri küresel sermayenin gözünde çok daha fazla önem kazanmaktadır. Dolayısıyla söz konusu örgüt tarafından yapılan ve yukarıdaki satırlarda özetlemeye çalıştığım Türkiye değerlendirmesinde yer alan eleştiri noktalarının üzerinde durulması ve bunların düzeltilmesi yolunda çaba gösterilmesi ekonomimizin geleceği açısından çok önemlidir.

Peki egemen siyasetin bu basireti göstermesi beklenebilir mi?

Maalesef elimizdeki bilgiler bu soruya olumlu yanıt verilebilmesini zorlaştırıyor.

Ekonomik tarih, yolsuzlukların ekonomik gelişmeyi ne kadar olumsuz etkilediğini gösteren örneklerle doludur. Bu bağlamda ekonomik literatürde genel kabul görmüş bazı hususları bir kez daha hatırlatmakta yarar görüyorum:

ücret dengesizliklerinin giderilmesi şarttır.

Hangi ülke olursa olsun, egemen siyaset aşağıda sıraladığım sorulara toplumu tatmin edecek düzeyde yanıt vermekle mükelleftir:

  1. Kamu yöneticilerinin atanmalarında bilgi, deneyim, liyakat, dürüstlük gibi kavramlar ne ölçüde dikkate alınmaktadır?
  2. Kamu ihalelerinde etkili olan karar vericilerin yaşam biçimleri ne ölçüde izlenmektedir.
  3. Kamu ihalelerinde rekabet hukukunun tüm gerekleri yerine getirilmekte midir?
  4. Yolsuzluklara karışanlardan (siyasetçi veya bürokrat fark etmez) hesap sorulabilmekte midir?

Yukarıdaki sorulara cevap verilememesi, söz konusu ülkenin ciddi bir yolsuzluk sorunu ile karşı karşıya olduğunun bir belirtisidir. Aslında yolsuzluklarla mücadelenin özünde iyi yönetim yatar. İyi yönetim ise Devlet işlerinin şeffaf, hesabı verilebilir, katılımcı ve akılcı bir şekilde yürütülmesi anlamına gelir.

Sonuç olarak tekrar edeyim.

Uluslararası Şeffaflık Örgütünün 2019 yılı raporu, ülkemizin yolsuzluk algısının, hukuk devleti ilkeleri, basın özgürlüğü, sivil toplumun gücü, örgütlenme ve ifade özgürlüğü gibi konularla doğrudan ilgili olduğunu göstermektedir. Bu alanlarda yaşanan ihlaller Türkiye’nin dünya ortalamasının altında kalmasına yol açmaktadır.

Güçler ayrılığı, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, liyakat ilkelerine yönelik ihlaller, Kamu İhale Kanunu’na aykırı uygulamalar, Kamu Özel İş Birliği projelerinde ve özelleştirilme uygulamalarında kamu çıkarına aykırı ihale süreçleri öne çıkan sorunlar arasında görülmektedir. Demokrasinin vazgeçilmez kurumlarının zayıflaması ile Türkiye maalesef demokrasi geleneği bulunmayan ülkeler arasında yer almaktadır.

Korona sonrası dönemde Türkiye ekonomisinin hızla toparlanabilmesi ve çok daha cazip bir yatırım iklimi yaratılabilmesi açısından yolsuzluk algısından kurtulmamız yaşamsal önem taşımaktadır.

Temennim, ülkemizin yolsuzluğa bulaşanların işinin çok zor olacağı, sistemin onları affetmeyeceği bir ülke haline gelmesidir. Bu hayal ne zaman gerçekleşir bilemem ama işte o zaman geldiğinde, çok daha huzurlu bir ülke olacağımız hususunda hiçbir kuşkum yoktur.