Bu haftanın geleceği anlatan en önemli haberlerinden biri, Yunanistan’da Eleftherotypia gazetesinde yüzlerce aydın, düşünür, gazeteci, akademisyenin kriz ve bundan sonraki muhalefetle ilgili bir deklarasyon yayınlamalarıydı.
Bu deklarasyon, bu krizle birlikte Avrupa’da, yeni siyasi yapılanmanın, daha doğrusu muhalefetin, seyrinin ne yönde olacağını bize gösteriyor. Bence, Yunanistan’da, Nisan ayında yapılacak seçimlerde ve sonrasında muhalefetin şekillenmesinde bu deklarasyondaki çıkış, yol gösterici olacak. Şöyle deniyor: ‘Yunanistan ve Avrupa, birbirini besleyen bir krize gömülmektedirler. Öyle bir kriz ki bu; Birliğin kurumsal zaaflarını açığa çıkarmakla kalmıyor, muhafazakâr iktidarların neoliberal tarifler uygulayarak bu krizi nasıl kabul edilemez bir şekilde işlettiğini de gösteriyor. Ne kadar zor görünüyor olsa da, küreselleşmeye yeni bir anlam kazandıracak, tarihsel, ahlaki ve siyasal değerleri sunacak olan sosyal ve demokratik bir Avrupa için çalışmak zorundayız. Çünkü çözüm, ulusal ölçekte olamayacaktır, kıtamıza -hatta daha da ötesine- hitap etmek durumundadır. Bugün Yunanlar’ı küçümsüyorlar, yarın, güvensizlik ve kin duygularını besleyerek başka halkları küçümseyecekler. Avrupa tarihinde yıkıcı bir andır söz konusu olan. Böylelikle Yunanistan’la dayanışma, ilerici Avrupa’nın tamamı için siyasal bir mücadele alanıdır. (…) Kaba ve sınıf odaklı söylem karşısında, yurttaşların -özellikle de şu an kriz dolayısıyla zarar görmüş olanların- ihtiyaçlarını ve deneyimlerini merkeze alan bir eleştirel düşünceyi önermek durumundayız. Bu metni imzalayanlar olarak, toplumun ve demokrasinin müdafaası için güçlü bir cephenin inşa edilmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Adalet, dayanışma ve demokrasinin temel ilkelerinde, yani liberal ve demokratik bir yönetimde yurttaşın özelliklerini oluşturan unsurlarda ortaklaşan, kelimelere yeni bir anlam vermeyi, farklı bağlılıkları olan yurttaşları ve toplumsal alanlar arasında bir yaratıcı iletişim sağlamayı hedefleyen, farklı alanlardan insanları bir araya getirecek olan büyük bir ittifak…’
Burada söylenenler Avrupa’da ve dünyada çoktan beri inşa edilmekte olan yeni-enternasyonal, özgürlükçü bir muhalefetin şüphesiz ki bir parçası.
Yunan halkı, militarist-milliyetçi bir anlayışın kurbanı olarak, bütün bu kriz boyunca aşağılandı. Ama bu bildiride, bu haksız yargılara karşı, kinle beslenen milliyetçi bir hamaset yok. Bu bildiri, Hellen ülküsünü yok etmek isteyen ‘emperyalistlerden’ bahsetmiyor. Avrupa’yı kan emici ‘emperyalist’ olarak niteleyip, yıllardır savaşla yatıp kalkan kendi burjuvazisini aklamıyor. Tam aksine, demokratik-birleşik bir Avrupa hedefini önüne koyuyor. Krizin yükünü göçmenlere, yabancılara yükleyip ayrımcılık yapmıyor bu bildiri. Tam aksine, farklı bağlıkları olan yurttaşları bir araya getirmeyi ve toplumsal alanlar arasında yaratıcı- kurumsal iletişimi ve bunun kurumsal demokrasisini inşa etmeyi hedefliyor. Bence bu anlayışın bütünleştirici ruhu çok yakında, değişimin tam ortasında olan bütün bu coğrafyada hâkim olacak. Ortadoğu’nun değişiminin temelinde de bu anlayışın olduğundan şüpheniz olmasın.
———————–
‘Sosyal-demokrasi’ mi dediniz?
Suriye’de hâlâ katil Baas rejimini destekleyen ve Suriye’de olup bitenleri ‘emperyalizmin oyunu’ olarak gören, demokrasiyi, hâkim ulusun dikenli tellerle örülü diktatörlüğü sanan bir anlayış, CHP örneğinde gördüğünüz gibi, yalnız trajedi yaşar.
Poulantzas, faşizmi yalnızca statik, faşist devletin ya da devletle bütünleşmiş faşist partinin doğrudan iktidarı olarak ele almaz. Faşizm, çeşitli evreleri olan ve farklı yapıları üreten bir süreç ve toplumsal ilişkiler bütünü olarak iktidar olur. Poulantzas şöyle der: “Faşistleşme süreci, işçi sınıfı üzerinde sosyal demokrasinin etkisinin devamının ve niteliksel genişlemesinin, sosyal-demokrasinin faşizm karşısındaki siyasal çizgisinin damgasını taşır.” Aynı şekilde Komintern kararlarında sosyal-demokrasi ve faşizm konusu şöyle ele alınmaktadır: “Faşizm ve sosyal demokrasi, büyük sermayenin diktatörlüğünün tek ve aynı aracının iki ayrı görünümüdürler.” Kaldı ki, Türkiye’de bize ‘sosyal-demokrasi’ diye yutturulan devletin doğrudan tek partiye dayanan faşizmidir. Bunun da adı yıllardır CHP olmuştur.