İçerik
Yurtdışında verilen, kısıtlama ve kişinin vesayet altına alınmasına dair kararların Türkiye’de tanınması nın mümkün olup olmayacağı konusu uygulamada tartışma konusu olmuştur.
Yabancı ülkede verilmiş olan özel hukuka ilişkin mahkeme kararlarının tanınması ve tenfiz i 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Hukuk Usulü Kanunu (MÖHUK) hükümlerine göre gerçekleşmektedir.
Yakın zamana kadar verilmiş olan Yargıtay kararlarında, yurtdışında verilen kısıtlama kararlarının Türkiye’de tanınması na imkan olmadığı görüşü hakimdi. Bu görüş, o dönem yürürlükte olan 2675 sayılı kanun hükümlerine dayandırılmıştır. Kısıtlama kararının kamu düzenini ilgilendiren bir konu olduğundan bahisle Türkiye mahkemelerinin münhasır yetkisine girdiği kabul edilmekte idi.
5718 sayılı kanunun yürürlüğe girmesinden bir süre sonra ise Yargıtay görüş değiştirmiştir. Uluslararası sözleşmeler e de atıf yapılarak yabancı ülke vesayet kararlarının Türkiye’de tanınması ve uygulanması nın mümkün olduğu sonucuna varılmıştır.
“2675 sayılı Kanun’un yürürlükten kaldırıldığı gözetildiğinde; dava tarihi itibariyle uygulanacak Kanunun 2675 sayılı Kanun değil, 5718 sayılı Kanun olduğu; bu yoldaki uygulamanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile benimsenen, kişilerin yararının gözetilmesi ve her şeyden üstün tutulması ilkesine de uygun düştüğü, ayrıca 1905 tarihli kısıtlamaya ve benzer tedbirlere ilişkin La Haye Sözleşmesinin 3 ve 7. maddelerine göre, kural olarak Milli Hukukun ve Milli Devlet Mahkemelerinin yetkili olmasına karşın, kısıtlanacak şahsın bulunduğu yer (örneğimizde Almanya) makamları da ilgilinin milli hukuk una (örneğimizde Türk Hukuku) veya bulunma yeri hukuku na (Alman Hukuku) göre kısıtlama kararı alabilecekleri benimsenmiştir.
Öte yandan; Yerel Mahkeme direnme kararına dayanak yaptığı ve gerekçesine aldığı iki ayrı Yargıtay Hukuk Genel Kurul Kararı, dava tarihinden çok önce yürürlükten kaldırılan 2675 sayılı Kanun’a göre inceleme yapıldığından somut olay açısından emsal karar olma özelliği bulunmamaktadır.” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2013/1628 E, 2015/894 K)
Karar içeriğinden, kısıtlının Alman Medeni Kanunu uyarınca kısıtlandığı ve kısıtlanma nedeninin Türk Medeni Kanununun 405. maddesine de uyar nitelikte olduğu anlaşılmaktadır. Her ne kadar; kısıtlıya milli hukuk uygulanmamış ise de, bu hususu tenfiz ve tanıma engeli olarak düzenleyen 2675 Sayılı Kanunun 38/e maddesi, 5718 Sayılı Kanunda yer almamaktadır. Açıklanan tüm bu nedenlerle kısıtlama kararının tanınmasına ilişkin davanın kabulü gerekirken, yerinde bulunmayan gerekçe ile reddi doğru görülmemiştir.”
(Yargıtay 18. Hukuk Dairesi 2015/6194 E, 2016/ 559 K)
“Türk Medeni Kanununun 404 ila 410. maddeleri arasında düzenlenen küçüklük, akıl hastalığı veya akıl zayıflığ ı, savurganlık, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı, kötü yönetim, özgürlüğü bağlayıcı ceza, yaşlılık, sakatlık, deneyimsizlik ile ağır hastalık hallerinin kısıtlama nedeni olup olmadığı, yapılacak yargılama sonucunda belirleneceğinden, bu duruma düşen bir kişinin milli hukukunun uygulama alanı olan ülkesine getirilmek zorunda bırakılması, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde yer alan adil yargılanma ve hukuki dinlenilme hakkını ciddi biçimde engelleyecek bir uygulamadır. Ayrıca 5718 sayılı Yasada da vesayet ile ilgili özel ve ayrık bir hüküm zaten yer almamaktadır.” (Yargıtay 18. Hukuk Dairesi 2013 / 16314 E, 2014 / 5145 K, 20.03.2014 tarih)
“1905 tarihli “ Kısıtlamaya ve Benzer Tedbirlere İlişkin La Haye Sözleşmesi “nin 3. ve 7. maddelerine göre; kural olarak milli hukukun ve milli Devlet mahkemelerinin yetkili olmasına karşın hacir altına alınacak şahsın bulunduğu yer (Almanya) makamları da, ilgilinin milli hukukuna (Türk Hukukuna) veya bulunma yeri hukukuna (Alman Hukukuna) göre hacir kararı alabilecekleri öngörülmüştür. Açıklanan tüm bu nedenlerle dava, kısıtlama kararının tanınması na ilişkin olduğuna göre davanın kabulü gerekirken yazılı gerekçe ile reddi doğru görülmemiştir.” (Yargıtay 18. Hukuk Dairesi 2012/ 12365 E, 2013/483 K)
Yurtdışında verilmiş olan kısıtlama kararının Türkiye’de tanınması nda görevli mahkeme asliye hukuk mahkemeler idir. Davanın, kısıtlının Türkiye’deki yerleşim yeri nde, Türkiye’de yerleşim yeri mevcut değilse nüfus kaydının bulunduğu yerde veya İstanbul, Ankara, İzmir mahkemeleri nden birisinde açılması gerekir.
Kısıtlama kararı yurtdışında hasımsız olarak görülmüş ve karara bağlanmış ise Türkiye’de tanıma davası hasımsız olarak açılacaktır. Ancak yabancı ülke mahkemesinde vasilik davası hasımlı olarak görülmüşse, Türkiye’de de davayı aynı hasma yöneltmek gerekir.
Medeni Kanunun hükümlerine göre, Türkiye’de vesayet makamı sulh hukuk hakimlikleridir. Kısıtlı adayının yurtdışında verilmiş bir karara dayanmaksızın ilk defa vesayet altına alınması taleplerinin sulh hakimliği ne yapılması gerekir. Daha sonra kısıtlı hakkında yapılacak işlemler, sulh hukuk hakimliği nin ilgili dosyası üzerinden yürüyecektir.
Yurtdışı vesayet kararı nın asliye hukuk mahkemesince tanınması ndan sonra ise asliye hukuk mahkemesinin vesayet makamı yerine geçmesi mümkün değildir. Asliye hukuk mahkemesi sadece tanıma kararı nı vermekle yükümlüdür. Tanımadan sonra yapılması gereken işlemler yine bir Yargıtay kararı ile belirtilmiştir.
Tanıma taleplerinde yetkili mahkeme , 5718 sayılı yasanın 40 ve 41. maddelerine göre belirlenecektir. Türk Medeni Kanununda, vesayet durumunu öğrenen kişilere ve kurumlara, durumu vesayet makamına ihbar yükümlülüğü getirildiğinden, gerek tanıma kararı veren mahkemenin gerekse ilgili şahsın ihbarıyla vesayet makamı olaya el koyacak, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliğinin 9/r ve 30. maddeleri uyarınca vesayet ad kaydı yapılarak vesayet makamınca takip ve denetim sağlanacaktır. Bir başka ifade ile bu konuda yabancı mahkeme tarafından verilen karar Türk mahkemelerinden verilmiş bir karar gibi işlem görecektir.
( Yargıtay 18. Hukuk Dairesi 2013 / 16314 E, 2014 / 5145 K, 20.03.2014 tarih)
Yargıtay kararına göre yabancı ülkede verilmiş vesayet kararının tanınması ile karar Türkiye mahkemelerince verilmiş gibi işlem görecektir. Kararın tanınmasından sonra, tanıma kararını veren asliye hukuk mahkemesi veya herhangi bir ilgilinin ihbarı ile vesayet makamı olan yetkili sulh hukuk hakimliğinde vesayetin takibi için bir dosya açılacaktır. Bu dosyada yeniden vasi atanması için bir işlem yapılmayacak, vesayetin takibi ile ilgili tüm talep ve işlemler bu dosya üzerinden yürütülecektir.
Türkiye’de kısıtlanma , vesayet altına alınma, vasi atanması dava ve usulü ile ilgili Vesayet ve Kısıtlanma başlıklı yazımızı inceleyebilirsiniz.
Yurtdışında verilen kısıtlanma kararı, tanıma işlemlerinin yapılmasından sonra Türkiye’de de geçerli olur.
Yabancı mahkemelerce verilen vasi kararının Türkiye’de tanınması dava yoluyla mümkündür. Vesayet kararının tanınmasından sonra yetkili Sulh Hukuk Hakimliğinde vesayet dosyası açılır ve Sulh Hakimliği vesayet makamı olarak vasinin işlemlerini denetler.
Yurtdışı vesayet kararı nın tanınmasında görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesi dir. Asliye hukuk mahkemesinde tanımanın sağlanmasından sonra yetkili Sulh Hukuk Hakimliğinde vesayet dosyasının açılması gerekir.
Türkiye’de tanıma tenfiz ve uluslararası hukuk avukatı desteği için hukuk ofisimize ulaşabilirsiniz.
Türkiye genelinde tüm avukatlık çalışma alanlarımıza buradan ulaşabilirsiniz: