Zamanın Dalgalarıyla Aşınan Edep

Hamd âlemlerin Rabbine, salât ve selâm da O’nun pak Rasûlüne olsun.

“Zamanın eskitemediği bir şey var mı?” diye sormuşlar dervişe. Edep, demiş derviş. “Zaman bile zamanla eskir, edep eskimezmiş.”

Edebi olanlar için, edebin peşinden koşanlar için demiş elbette derviş. Edep eskimez, yıpranmaz, pörsümez. İçimizdeki hisler ve edebe olan meyildir eskiyen.

Dikkat çekici bir sürü detay, dünyanın ışıltısı, mal ve paraya düşkünlük gafletiyle vurulur insan edepli yanından. Hele de içindeki sürekli var olma isteği, yakalar insanı can damarından. Hani Hz. Âdem de ebedi olmak için tatmıştı ya yasak meyveyi… Günahlara dalmakla ebedi olacağı ve adının hep anılacağı vehmine kapılır insan.

Her yeni dönemde, zamanın dalgaları vurdukça aşındı edep… Ve daha da edepsiz oldu birçok insan…

Bilinmek için edepsizliğin, görünmek için hayâsızlığın, kabul görmek için çoğunlukla ahlaksızlığın gerektiği bir çağda yaşıyoruz. Ancak bilinmelidir ki, edeple kıyıda kenarda kalmak, edepsizlikle meşhur olmaktan iyidir. Kullara kendini beğendirmek için edepsizlik yapacağına, Allah’a kendini beğendirmek için edepli olmalı insan. Hem Allah, sevdiğini meleklere bile sevdirir.

Edebi edepliden öğrenmek gerek

“Edebi kimden öğrendin?” demişler Lokman-ı Hakîm’e. “Edepsizden öğrendim.” buyurmuş. Bizler Hz. Lokman değiliz. Her şeyin o kadar birbirine karıştığı dünyada edeple edepsizliğin arasını bile ayıramayabiliriz. Edebi edepsizden öğrenmek ilim ve hikmet gerektirir. Ahir zaman Müslümanları olarak bizler, edebi en çok edeplilerden öğrenmek zorundayız. Edepsizlerle oturup kalkmaktan elimizden geldiğince uzak durmalıyız. Zira edepsiz kimse gönlü yaralar, zihni karalar; insan için kötülüğe bir yol, cehenneme bir kapı aralar.

Şükürsüzlük en büyük edepsizliktir

Modern yaşam birçok adabı aldı götürdü hayatımızdan. Peşin olanı vaat edilene tercih etme hastalığı sarmış dört bir yanımızı. Dünya peşin diye ona meylediliyor, ahirete daha çok var diye uhrevi işler geri plana itiliyor. Doyumsuzluk, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya dört elle sarılmak şükür duygusuna da büyük bir darbe vuruyor. Her şeyin en güzeline sahip olmak istiyor insan, her nimetin en iyisine. Ancak ne en güzeller ne de en iyiler bitiyor. Unutulmamalı ki şükürsüzlük en büyük edepsizliktir.

Edepten uzak bir tür şükür var ki o da “Buna da şükür!” sözüdür. Allah kuluna ev, evlat, mal mülk vermiş. Kulun ettiği şükür: “Buna da şükür!” Bu, edep dışı bir sözdür. Birine bir hediye verdiğimizde “Beğenmedim ama yine de teşekkür ederim.” dese hoşumuza gider mi?

Annelik makamına karşı edepsizlik

Anne, ayaklarının altına cennet serilen, babadan üç kat daha hürmet gösterilendir. Annelik makamını beğenmeyip çocuğunu bakıcının kucağına atmak, çocuğunun saçını okşamaktan, onun tatlı sesini ve cennet kokusunu almaktan imtina etmek, annelik makamına karşı edepsizliktir. Kadını –herhangi özel bir durum olmaksızın- iş hayatına iten, çalışmaya azmettiren, çocukları adeta öksüz bırakan sistemin çarkları arasında ezilmek, annelik makamına duyulan edebin kaybolmasındandır.

Edep, kişinin kendisini ilgilendirmeyen şeylerden yüz çevirmesidir.

“İhtiyacını gideremeyeceğin kişiye ‘Nasılsın?’ diye bile sorma.” dermiş büyükler. Şimdi bırakın bu hassasiyeti, karşıdakinin yarasını deşmekle meşgulüz. Çocuğu olmayana çocuk muhabbeti, evlenemeyenin yanında evlilik lafı ediyoruz. İnsanların bizi ilgilendirmeyen durumlarını araştırıyor, bu araştırmamızı da insanlar arasında yayıyoruz. Herkes herkesin her şeyiyle o kadar ilgili ki… Bunlar da modern dünyanın bizi alıştırdığı paparazzi kültürü…

Edep, farkındalıktır

Edep, dikkatle insanların ayıplarına değil, rikkatle (ince bir kalple) Allah’ın nimetlerine bakmaktır. Edep, bir çiçeğin kalp atışlarını duyma, bir karıncanın ayak seslerinin ritmine ezgi besteleyebilme, bir akarsuyun ahengine kapılma ve onunla birlikte gözyaşı akıtma inceliğidir. Allah’ın sinek kanadı kadar değer vermediği dünyaya değer vermemek de edeptendir, sinek kanadındaki sanata bakarak dünyanın yaratılışını tefekkür etmek de…

Vefa, edeptendir

Şükürsüzlük gibi vefasızlık da edepsizliktir. Zira hadis-i şerifte İnsanlara teşekkür etmeyen Allah’a da şükretmez.” (Câmiussağîr, 3398) buyruluyor. Vefa, kula teşekkürün fiilî halidir. Vefa edeptendir. Edebi olmayanın vefası olmaz, vedası olur; sefası olmaz, cefası olur.

Rabbenâ! Hep bana!

Kanaatsizlik ve tüketim çılgınlığı insanları öyle bir hâle getirdi ki, geçmişte örneği görülmemiş şekilde kargaşa kapladı ortalığı. Eskiden hırslı ve açgözlü insanlar hakkında “Rabbena, hep bana, diyor.” denirdi. Şimdi insanlar sadece Rablerinden değil herkesten her şeyi ister oldular. Sokaklar ilkel, işyerleri modern dilencilerle dolu. Oysa edep, Allah’tan başkasından istememekti, kopan ayakkabı bağını bile…

Edep sığınaktır

Modern dünyanın aldatmacasından ve normal gösterdiği günahlardan kurtulmanın en güzel ve en huzurlu yolu edebi kuşanmaktır. Bu dün de böyleydi, bugünkü teknoloji çağında da böyle, yarın –belki uzay çağında- da böyle olacak. Edebi kuşananlar dünyadan alnının akıyla çıkacak inşâAllah. Yoksa en basitinden yemek yerken bile sağ eline bıçağı sol eline çatalı verip Rasûlullah(ﷺ)’ın tavsiyesine (sağ elle yemek) muhalefet ettiren bir akım (modernizm) başka neler yaptırmaz ki?

Allah’ım, razı olacağın edebe bizi muvaffak eyle. Edebimizle aramıza eşyanın, insanın, metaın, kısacası dünyanın girmesine müsaade etme. Zaten küçük bir kar tanesi kadar olan edebimizi bu dünyanın yakıcılığına teslim etme. Bizi edebimizle tanı, edebimizle tanıt, bize edebimizden büyük bir nam verme. Âmîn…

Sezgin Özbay