Avrupa Türkiye olmadan kıyıya çıkamaz

IMF, Eylül-2011 raporunda Türkiye’nin 2012 büyümesini 2.2 olarak tahmin ediliyordu.
Ama dördüncü gözden geçirme notu yüzde 2 olarak geldi. IMF’nin Dünya Ekonomisi Eylül raporunda, küresel ekonomideki yavaşlamanın önümüzdeki yıl büyümeyi düşüreceği vurgulanıyordu ama raporda, aşağıdaki şekilde görüldüğü gibi, gelişmiş ekonomilerdeki daralmanın, gelişmekte olan ekonomilerin büyüme temposunu, kriz oluşturacak düzeyde, düşüremeyeceği tespiti de yapılıyordu.

Ancak IMF, belli ki Türkiye’yi, hızlı büyüyen gelişmekte olan ülkelerden ayırıyor ve durgunluğun eşiğindeki Avrupa’nın kapısına, üstelik risklerini abartarak, koyuyordu.

IMF’yi neredeyse tamamlayan bir diğer açıklama ise dün Citigroup’dan geldi.

Citigroup, Türkiye’deki ortamın ‘belirsiz’ olduğunu iddia ediyor ve hisse senetleri için ‘al’ tavsiyesini düşürüyordu. Ancak Citigroup’un ‘belirsizlik’ iddiasının arkasında siyasi gerekçeler sıralanmıştı. Raporda, iktidarın ‘yıpranmış’ olabileceğine dikkat çekiliyor ve hükümet, yargı ve ordu arısındaki gerginliklerin yeniden gündeme gelme ihtimali üzerinde duruluyordu. Bu raporun da, IMF notu gibi ‘cahil cesareti’ örneği olduğunu söyleyebiliriz. Eğer Türkiye’nin siyasi risklerinden bahsedecekse Citigroup’un ciddi bir güncelleme yapması gerek.

Aslında, IMF ve benzerlerinin endişesini anlamak zor değil. Dün gelen sanayi üretimi Ekim verileri, sanayinin imalat sanayi ağırlıklı büyümeye devam ettiğini gösteriyor. Türkiye İhracatçılar Meclisi, (TİM) kriz var; pazarlar daralıyor TL biraz daha değer yitirsin turları yapmıyor, tam aksine, teknoloji ve markaya bağlı ihracatın öncülüğünü yapıyor. İstanbul’daki inovasyon zirvesi bunun en somut örneği.

Özellikle son on yıldır Ar-Ge yatırımlarının ve teknoloji yoğun üretiminin gelişmekte olan Asya’ya döndüğünü biliyoruz. Bu gerçek, bugün hem Avrupa’daki krizin derinliğinin belirleyicisi olmuş hem de dünyanın ilk önce ekonomik sonra da siyasi dengelerini değiştiren yolu açmıştır. Avrupa’nın geleneksel sektörlerdeki verimliliğini kaybetmesi, Asya karşısındaki rekabet gücünü yitirmesine neden olurken Asya’nın teknoloji üssü olması, ABD’nin de teknolojik üstünlüğe dayanan siyasi hegemonyasını geriletmiştir. Ancak gelişmekte olan Asya ülkeleri, Ortadoğu gibi dünya sıcak siyasetini belirleyen ve enerji kaynaklarının üstünde olan coğrafyalara uzak olduğu için bu durum, ABD ve Avrupa tarafından yalnızca ekonomik eksen kayması olarak değerlendirilmişti. Ama tam da Ortadoğu’nun yerinden oynadığı, K. Afrika’dan Hazar’a kadar olan bütün coğrafyanın değişiminin eşiğinde olduğu bir dönemde, Türkiye’nin Avrupa’nın krizinden ayrışarak sanayi ve teknoloji ağırlıklı büyümesi, kriz öncesi hegemon sermaye yapısı için tabii ki kabul edilemez bir durumdur.

Aşağıdaki tabloda Avrupa’nın 2012 öngörüleri var. Düşen büyüme oranları, devasa borç stoklarını çeviremeyeceği gibi, kemer sıkmayla birlikte, sosyal patlamalara neden olacak seviyede. O zaman Avrupa’nın önünde iki yol var. Bugünkü zirve, bu iki yoldan birinin tercihinin ortaya çıkmaya başlayacağı bir durak olacak. Ancak Almanya ve Fransa hâlâ IMF ile birlikte, küresel sermaye, bizim garantimizde, güç durumda olan Avrupa ülkelerine döner ve böylece geçici bir çözüm buluruz sonrasına ise bakarız anlayışında. Bunun için de hem Türkiye gibi ülkelere sermaye akışını durdurmak hem de Avrupa’ya kemer sıkma dayatarak sermaye girişlerinin önünü açmak istiyorlar. Bu anlayış, Almanya ve Fransa’nın gerici iktidarlarının cenderesinde bir restorasyon sürecini ortaya çıkarır ve AB’yi dağıtarak savaşa bağlı kriz çözümünü gündeme taşır.

Kalıcı, barışa dayalı çözüm için tek yol var

Dün AB Komisyonu Başkanı Barroso,’Tüm dünya bizi seyrediyor ve bizden yeni ulusal sorunlar değil Avrupalı çözümler bekliyor’ derken Merkel ve Sarkozy’nin ulusalcı politikalarına gönderme yaparak gerçek birliği ve ikinci yolu işaret ediyordu.

Bu krizin Almanya’nın üstüne yıkıldığı en iğrenç kriz propagandalarından biridir. Almanlar bu konuda Goebbels’den beri oldukça başarılıdır. Almanya, Doğu Almanya’yı içine aldığında da benzer bir propaganda yapmıştı. Ama Almanya’yı aslında yarattığı talep ve dinamizmle Doğu Almanya kurtarmıştır. Şimdi de Almanya, ya bizim dediğimizi yaparsınız ya da birlik dağılır demeye getiriyor. Ancak bir başka Avrupa mümkün. Bu da, Türkiye ile birlikte Asya ile sınırdaş olacak, Fransa ve Almanya’nın dayatmasından çıkmış yeni demokratik bir Avrupa’dır. Ve kalıcı çözüm budur.