Doğduğu Eylül ayına aşık o, hem de kendine takma ad alacak kadar.
20 Soruluk Söyleşiler ‘de altıncı konuğumuz Eylül Ataklı , gerçek ismiyle Gaye Ör .
Blog dünyasının Eylülce ‘de pazarlama hakkında yazdığı samimi ve dobra yazılardan tanıdığı ve de çok sevdiği bir blogger, bir pazarlama aşığı…
Güncelleme (9 Ekim 2007): Gaye’nin son adresi: pangpeng
Küçüklüğünden beri yazıyor Gaye. Korku hikayeleri yazan birinden pazarlama üzerine yazılar yazan biri haline gelmiş. Okur sayısıyla paralel sorumluluklarının arttığının bilincinde ancak yazarken eğlenmekten de ödün vermiyor. Bunu zaten yazılarının içeriğinde anlıyorsunuz hemen.
Değişimi söylemlerin ötesinde yaşıyor ve keyfini çıkarıyor Gaye. 10 sene evvel kendi halinde korku hikayeleri yazan, tamamen simsiyah giyinen ve metal müzikten başka neredeyse hiç bir şey dinlemeği günlerini anlatırken gözleri parlıyor.
Gelecekteki hayatı için de çok heyecanlı. Bundan on yıl sonra durup şöyle diyeceğini düşünüyor; “oysaki bundan yaklaşık 10 sene evvel kendi halinde pazarlama yazıları yazan, iş kıyafetlerine boğulmuş, sabah 9-akşam 6 arasında işine gidip gelen bir kızcağızdım.” Bu kimilerinin bilgelik diye adlandırdığı, onun ise “süper” diye adlandırdığı bir şey.
Şimdi pazarlamayla ilgili keyifli yazılar yazıyor ancak Gaye’nin bu alandaki profesyonel iş deneyimi sadece 11 ay. Şu an özel bir şirkette Ürün Yöneticisi olarak çalışıyor. Ondan önce de bir danışmanlık şirketinde Proje Asistanı olarak çalışmış.
Armoni Mobilya’nın ilanlarında yazan “hayat bazen sayfalarca yazdıktan sonra nokta koyup, yeniden başlamaktır” sözünün kendi hayatı için de geçerli olduğunu söylüyor. “Garanti Ödeme Sistemleri’nde işe başlarken benim için öyle oldu. Kendimi uzun bir süre sudan çıkmış balık gibi hissettim. Kısa bir süre önceyse istem dışı bir nokta koymak zorunda kaldım hayatımın bir köşesine; diğer Eylülce’ye…
Bundan önce eylulce.blogspot.com adresinde Eylül Ataklı adıyla tıkır tıkır yazarken e-mail adresim kırıldı; sağa sola benimle ilgili ilginç e-mailler gönderildi ve blog’um da kırılır korkusuyla o adresteki sitemi kapattım. Elbette yazdığım yüzün üzerindeki yazının da yedeğini aldım. Hatta seçtiğim yazıları bir word dosyası altında toplayıp sitede yayınlayacağım. Ama yazma isteğim durdurulamaz olduğundan olsa gerek, bir aylık bir tatilin ardından, bu sefer WordPress’te yine Eylülce adı altında yeni bir blog sitesi açtım. Gerçekten sayfalarca yazdıktan sonra nokta koyup yeniden başladım…”
Gündemi zaman zaman meşgul eden internet dostluklarının cinayetle nasıl sonuçlandığı haberlerine veya “www” harfleri yan yana geldiğinde şeytanı nasıl temsil ettiği varsayımlarına olan kızgınlığını Mehmet Doğan’ın Altı Üstü Tasarım blog’unda “Ben Yapmadım, İnternet Yaptı” başlıklı yazısında dobra dobra dile getirmiş Eylül. Rahatsızlık duyanlara da bir önerisi var: “kapat bilgisayarı ve dışarıda çimenlerin üzerine yatmaya çık; çimen bulamazsan da korkma; arkadaşlarını bul onlarla takıl.”
Gaye ile konuşurken onu takip etmekte zorlanabilirsiniz. Sürekli konudan konuya atlaması belki de sohbetini renkli hale getiren en önemli özelliği. Kendi ifadeleriyle; içinde bir sürü zıtlığı barındıran (susadığı halde su almaya bile üşenip de aklına takılan bir rapor için gecenin bir yarısında kalkıp bilgisayarın başına oturabilen), hayal kurmayı seven (sadece hayal kurmak için yatağa girebilen), düşüncelerini suratından okuyabileceğiniz (sizi sevmiyorsa çok rahat anlarsınız), rahat (pijamalarıyla bakkala gidebilen), giderek hayattaki en büyük amacının anlamlı bir şekilde yaşamayı başarabilmek olduğunu düşünmeye başlayan biri o.
Özel bir kişi olduğuna da inanıyor, hem de sonuna kadar: “Çünkü dünya üzerindeki hiç kimse benim gibi değil; benimle aynı şeyleri düşünmüyor, sevmiyor, hayal etmiyor… Ve işte yine bu nedenle dünya üzerindeki herkesin özel olduğuna inanıyorum. Ve yine bu nedenle herkesin kendisine saygı duyması ve sevmesi gerektiğine inanıyorum.
Dünyayı değiştirebileceğime inanıyorum. Çünkü yine herkesin dünyayı değiştirebileceğine inanıyorum. Eğer dünyayı değiştiremiyorsak bu dünyayı değiştiremeyeceğimize inandığımızdandır. Çünkü beyinlerimiz yalanla gerçeği ayırt edemez. Kendimiz için ne düşünüyorsak beynimiz de o şekilde tepki verecek ve bizi o yolda yönlendirecektir.”
Aslında daldan dala atlayan biri olmasında aynı anda dört beş şeyi yapmasının büyük etkisi var; tıpkı aynı anda dört beş tane belli konuya odaklanmak gibi. Onlardan biri de varoluşumuz ; senelerdir kafa yorduğunu söylüyor bunun üzerine ve devam ediyor: “Ancak bu neden yaşıyoruz gibilerinden bir sorgulama değil; mesela benim için çok önemli deyişler vardır; “herkes hak ettiğini alır”; “her şeyin bir bedeli vardır”; “her şeyde bir hayır” vardır gibi… Yaşadıkça da bunların gerçekleştiğini görmek kafamda garip soruların oluşmasına yol açıyor. Acaba tesadüf denilen bir şey var mı, yoksa karma gerçek mi?”
Eylülce’nin (Gaye Ör) 20 Soruluk Söyleşiler’imizde verdiği içten ve ilginç cevaplar:
1. Herhangi bir kişinin en favori insanı mısın? Neden?
Favori insan olayı biraz karışık aslında. Favori kelimesinden mi kaynaklanıyor bilmiyorum. Benim bir favorim olmadığı gibi, birisinin de favorisi olduğumu sanmıyorum.
2. Şu anda yaptığın işin dışında (hayattaki tüm işler kanuni olsaydı) ne iş yapmak isterdin?
Fantastik – bilimkurgu yazarı olmayı isterdim. Benim için çok yüce bir meslek… “Yüce” kelimesinden başka bu mesleği anlatabileceğim bir kelime olduğunu sanmıyorum. Tabii ki antin kuntin gezegenlerden gelen yine antin kuntin yaşayan canlılarla savaşan halkları anlatan bir bilimkurgu romanının yazarı istemezdim.
Asimov ve Ursula L. Guin gibi kişiler benim için gelmeyi asla hayal edemeyeceğim bir noktaya gelmiş insanları temsil ediyorlar. Bunu sık sık söylüyorum; çok başarılı biri olabilirsiniz ama bambaşka bir dünya kurup onu yaşatmak ve yaşattırmak, üstelik insanların o başkalarıyla kendilerini özdeşleştirmelerini sağlamak marka kurmaktan daha zor.
Vakıf Dizisi, Yerdeniz Üçlemesi, Yüzüklerin Efendisi vb. kitaplar aslında başka dünyaları ve ırkları anlatmalarına rağmen dünyamızla ve yaşantımızla ilgili çok önemli dersleri içeriyorlar. Tabii ki anlayana… İsterseniz Yerdeniz Üçlemesini bir çocuğun büyücü olması ve ejderhalarla savaşması olarak veya bir insanın büyümesi, bilgelik kazanması ve zorlukları aşıp unutulmaz biri olması olarak da görebilirsiniz.
3. Yalan söylemenin sence uygun olduğu durumlar nelerdir? Beyaz yalan söyler misin, ne söylersin?
Yalan söylemiyorum ama gerçeği gizlediğim durumlar oluyor : ) Kimi zaman başkalarını kimi zaman kendimi koruma amaçlı. Buna en güzel örnek Eylül Ataklı ismiyle yazmam sanırım. Yazdıklarım tamamen benim düşüncelerimi yansıtsa da onları farklı bir isim altında yazmayı uygun gördüm.
Yalan söyleyemiyorum; bunun bir nedeni de yalan söylediğim zaman bunun bana mutlaka geri döneceğine inanmam. Sizi temin ederim ki bu sıradan bir inanç değil; çünkü ne zaman yalan söylesem mutlaka bana geri döndü. Eylül Ataklı bile hiç tahmin etmediğim şekilde patladı; ki o yalan değildi. O nedenle yalan söyleyemiyorum çünkü korkuyorum. Üstelik bir şey olacaksa hemen olmalı yani bir şeyleri yalan söyleyerek geciktirmek ya da saklamak bana göre değil.
4. En son “… özelliğinden dolayı senle gurur duyuyorum” lafını kime söyledin? Hangi özellikti o?
Erkek arkadaşıma ve anneme dedim. Hangisine önce dediğimi yani sıralamayı tam olarak hatırlayamıyorum. Nedenleri şu an bana kalsın :)
5. Aynı lafı en son sen ne zaman duydun? Hangi özelliğindi göklere çıkartılan?
Ben de erkek arkadaşımdan duydum… Tüm yaptıklarımdan dolayı benimle gurur duyduğunu söyledi ki bunu duymak gerçekten muhteşem bir şeydi.
6. Yaşayamadığın için pişmanlık duyduğun ne var?
Açık söylemek gerekirse yok; kimi zaman ağız alışkanlığından dolayı “keşke yapmasaydım bunu” filan dediğim oluyor ama ermiş bir tavırla söylemek gerekirse tüm yaşadıklarımın beni bugünkü ben yaptığı için ve ben bugünkü beni sevdiğim için, hayatta pişman olduğum bir şey yok. Yine felsefik bir cevap verdiğimi biliyorum.
Yalnız gelecekte yapamazsam pişman olacağım şeyler olabilir; mesela yalnız yaşamak, yurtdışında kalmak, değişik ülkelere gitmek vs. vs. Ama bu değişik ülke kavramı İtalya, İngiltere gibi değil de Kamboçya vb. ölüm tehlikesinin yüksek olduğu ve insanların zorlukla yaşadığı, politik gerilimlerin fazlasıyla olduğu yerler… Bana da ilgi çekici geliyor ama bu demek değil ki bir kez olsun Japonya’yı Çin’i görmeyi istemem. Hatta Çin’e gidip oradaki insanlarla beraber dövüş sanatı okullarında bir süreliğine kalmayı da isterim.
7. Lisedeki takma adın neydi? Adını sevmiş miydin?
Hiç takma adım da olmadı benim :( Bir tek üniversitedeyken nickim Ases olduğu için bana Ases diyen bolca insan vardı. Lise yıllarındayken de her lafa atladığım için “kefal” denildi ama hiç kalıcı bir takma ismim olmadı. Bu arada kim “kefal” ismini sevebilir ki?
8. Bir okul yaptırsan adını ne koyarsın? Neden?
Okul değil de üniversite kurmak isterdim. Dünyanın her yanından gelen bir grup çocuğu alıp, yarı iş yarı ders bir okul yaşantısı sunardım onlara… İsmi gerçekten önemli değil ama uzun yıllar ders verdim, işte de eğitim veriyorum ve kesinlikle bu inanılmaz keyifli bir şey. İnsanlara yeni bir şeyler kazandırmak ve meraklarını uyandırmak çok güzel.
9. Ulaşamadığın biri ile tanışıp sohbet etme olanağın olsaydı bu kim olurdu? Ondan neler öğrenmek isterdin?
Tarihi kişilikler ve bayıldığım fantastik-bilimkurgu yazarlarıyla konuşmak isterdim. Onların hayatlarını ve deneyimlerini öğrenmek isterdim. Mesela Ursula K. Le Guin ile oturup kurabiye eşliğinde çay içip Ged’den konuşmak çok güzel olurdu ya da anarşizm hakkında konuşabilirdik (Bkz: Mülksüzler).
Bir muammayı da anlatmadan geçemeyeceğim. Nedense içimde Güler Sabancı ile tanışmak için korkunç bir istek var. Bir gün bir tasarım fuarında kendisini gördüm ama heyecandan yanına yaklaşamadım. Çevresi oldukça kalabalıktı ve ne diyeceğimi bilemedim. Hala neden heyecanlandığım ve en başta onunla neden tanışmak istediğim benim için ilginç sorular.
10. Yaptığı işte mutlu ve aynı zamanda başarılı olan birisini tanıyor musun? Onu örnek olarak alıyor musun?
Böyle bir çok insan tanıyorum açıkçası… Zaten bir insan işinde mutluysa genelde başarılı da oluyor ama hem başarılı olup da mutsuz olan insanlar da var… Örnek aldığım birileri yok şu an… “Şu an” diyorum çünkü dönem dönem birilerini örnek alırdım ama bu aralar kendi üzerimde çalışıyorum ;) Hatta sürekli eğitimlere gidip kendimi geliştiriyorum bile. Belki de “örnek alma” yaşını geçtim biraz.
Jim Morrison sağda solda karaladığı ve başkalarından esinlenerek yazdığı yazıları attıktan sonra özgün eserler üretmeye başladığını söyler. “Örnek almak” da bunun gibi bir şey; birilerini örnek aldığınız sürece siz gerçek siz olamıyorsunuz.
11. Hiçkimsenin göremediği bir özelliğin var mı? Varsa neden bugüne kadar gizli kaldı?
Çok var aslında; mesela evde yalnızken bol bol hoplayıp zıplayan bir kişiliğim… İnsanların bunu bilmemesinin nedeni de evde benimle fazla vakit geçirmemeleri. Mesela en son durup durup bir kız arkadaşımın evinde dans etmeye başladım; böylece de bu da gizli olmaktan çıktı. Evde yaptıklarım bana özel oluyor ama gizli mi? Asla değil; çünkü fırsat bulunca bunu dışarıda da bol bol gösteriyorum. Mesela ayda yürüyormuşum gibi filan yaparım… Ağır çekimde hareket etme olayı hahahah…. Şu an fark ettim ki fazlasıyla açık biriyim ben…
12. Seni en çok ne kızdırıyor? Bu kızgınlıkla baş edebiliyor musun? Edemiyorsan, neden?
İnsanların kendi paylarına düşen görevlerini yapmamaları beni çıldırtıyor. Kontrol delisi biri değilim; mesela işte birisine bir şey söylediğimde ya da yapmasını rica ettiğimde o insanın bunu yaptığına ya da hatırladığına inanmak istiyorum. Tamam ben de bir çok şeyi unutuyorum ama yaptıklarıma kıyasla unuttuğum şeylerin yüzdesi ufak kalıyor. Bu yüzde oranı artınca ve durup görevim olmadığı halde başka insanların işlerini takip etmeye başlayınca deliriyorum. Bunu karşımdakine çok fazla yansıtmamaya çalışıyorum. Ama insanım ve bazen çok gaz olduğum anlar oluyor… O zaman da bağırmamak adına konuşmuyorum ve kendi işime gömülüyorum. Tabii iyi olup olmadığı tartışılır…
13. Bugüne kadar yaşadığın en büyük hayal kırıklığın ne? Tekrar yaşama ihtimalin var mı?
“Hayal kırıklığı” garip bir deyim; üzülmek anlamında sorduysan üzüldüğüm anlar çok oldu; saymakla bitmez ve bunları yeniden yaşama ihtimalim var elbette… Hayatta karşınıza ne çıkacağı hiçbir zaman belli olmuyor. Ama hayal kurup onu gerçekleştirememek adına çok büyük bir hayal kırıklığı yaşayıp yaşamadığımı soruyorsan; üniversiteyi bitirdikten sonra yurtdışına gitmeyi ve bir daha dönmemeyi istiyordum. Yapamadım bunu anladığın üzere :) Fakat çok mu büyük oldu? Hayır; hayat daha uzun…
14. Hangi markalar sinirlerini bozuyor? Neden?
Tekel takılan markalar (Microsoft gibi) sinirimi bozuyor. Microsoft kendini bilgisayar dünyasının tekeli olmaya adadı ve tüm rakiplerini haksız bir şekilde eziyor; rekabeti öldüren her şeyden nefret ediyorum. Bir de kendini olduğundan farklı gösteren ama içi boş sloganlarla takılan markalara kıl kapıyorum (Vestel “teknolojisinin Türkçesi” vay be)
15. Hangi markalara tutkunsun?
Marka tutkunu değilim; elbette bazı markaları özellikle alıp kullanıyorum ama bunlar kıyafet, ayakkabı, çanta vb. ürünler için geçerli değil. Daha çok kişisel bakım ürünleriyle ilgili… Çok bilinçli bir tüketici olduğumu düşünüyorum ve sırf prestij duygusu hissettirsin diye büyük markalardan alışveriş etmek gibi saplantılara takılmıyorum. Kaliteli olduğuna inandığım markalar var ama mutlaka fiyat – kalite kıyaslaması yapıyorum.
Örnek mi; şöyle söyleyeyim… Ben gidip bir Nike almam; Reebok alırım; zira gözümde Nike’tan çok daha kaliteli ve fiyatsal açıdan daha makuldur. Ama bu demek değil ki bir gün bir X markası çıkar, Reebok ile aynı kalite ve görsel tatmini sunar, gidip yine de Reebok alırım; hayır X’i tercih ederim… Hatta bu durumun benim pazarlamacı yönümle zıtlık oluşturduğunu düşünenler var ama ben buna inanmıyorum. Dışarıda henüz bana uyan bir marka bulamadım. Bir gün bulacağım ama bu gidişle onu ben üreteceğim. Sanırım o markayı da benden başka alan olmayacak :)
16. On sene sonraki hayatında bugünden farklı neler olacak?
Büyük ihtimal evli ve çocuklu olurum :) İş konusunu hala bilemiyorum. 10 yıllık kalkınma planlarım bu aralar çeşitli farklılıklar gösteriyor. Belki kendi işim olur belki bir yerde yönetici olurum belki her şeyi bırakıp kendimi çocuk kitabı yazmaya adarım; belki hepsini birden yaparım ;)
Ama 10 yıl sonrası bende heyecan yaratıyor. Fakat o kadar uzun bir zaman ki plan yapamıyorum. Yapmak istediğim çok şey var ama bunlar plan değil; yani belli bir zaman diliminde ve ortamda yapılması gereken şeyler değil. Yapılacaklar listesindeki bir kaç madde sadece.
17. Seni benzer yaştaki, benzer işi yapan, benzer konumdaki kişilerden farklı kılan ne var?
Farklılık sanırım benim daha inançlı olmamdan kaynaklanıyor. Dünyayı da iş yaşantısını değiştirebileceğime inanıyorum. Buradaki sorun yapıp yapamamak değil; inanıp inanmamak. Çevremde benden çok daha zeki insanlar görüyorum ama ileride çoğundan daha başarılı olacağımı biliyorum. Çünkü başarı zekanızla değil inandıklarınızla ve onları nasıl savunduğunuzla ilgilidir. İstediğiniz kadar zeki olun; yaptığınız işe inancınız yoksa sıfırsınız.
İnsanların fark etmeme gibi bir problemi var; ben özel olduğumu fark ettiğim için farklıyım. Oysa diğerleri de benden farklı ama bunu fark etmiyorlar. Sanırım bunu bir şekilde insanlara yansıtıyorum. En azından beni okuyanlara yansıtıyorum.
Yazdığım şeyler bir çok insanın yazdığından farklı değil ama yazdıklarım benim keşfettiğim ve inandığım şeyler. Eğer bir şeyi yazarken ya da anlatırken ona inanmıyorsanız insanlar da inanmıyorlar.
18. Yakın bir arkadaşın kanunsuz bir iş yapsa polisi arar mısın?
Herkes hak ettiğini alır; kısa ve öz bir şekilde düşüncemi ifade ettim sanırım :) Sonuçta kanunsuz iş yapması iyi bir şeye de yol açmış olabilir kötü bir şeye de… O nedenle bunu yapan kişi yaşanacaklardan dolayı oluşabilecek iyi veya kötü şeyleri de karşılamaya hazırlıklı olmalı… Bu bağlamda benim polisi arayıp aramamam önemsiz kalıyor. Çok felsefik ve manevi bir cevap oldu; ayrıntılar için bkz: karma felsefesi
19. Hangi filmdeki hangi karakterin hayatının senin hayatın olmasını isterdin?
Bruce Wayne’i tek geçerim.
Bruce Wayne?i benim için bu kadar önemli kılan Batman olmayı ve kötülükle savaşmayı kendisinin seçmiş olması. Gerek Süperman olsun gerek Spiderman veya X-Men olsun hepsi baba karakterlerdir :) Ama onlar doğuştan veya sonradan kazandıkları özellikler sayesinde güçlü olmuşlardır. Süper kahraman olmayı kendileri seçmemiştir. Ama Bruce Wayne kendi seçimlerinin sonucunda Batman olmuştur. Üstelik de süper kahraman olacağım şeklinde de ortaya çıkmamıştır; çıksaydı zaten kendini dünyayı ele geçirmeye adardı. Tek yapmak istediği kötülükle savaşmak ve onu ortadan kaldırmaktır. Ünlü olmak gibi bir derdi yoktur. O nedenle diğer süper kahramanların içine düştüğü, “normal bir hayat süremeyecek miyim?” veya “sevgilim olmayacak mı benim” vb. kaygıları yoktur. Seçimlerinin farkında olan bir karakterdir kendisi.
Şu an fark ettim ki Batman hakkında methiye düzebilme kapasitesine sahibim.
20. Bir film yapmaya karar versen adı ve konusu ne olurdu?
İsmini bilmiyorum (yazılarıma başlık bulma konusunda da zorlandığım çok olur) ama konusu küçük şeylerin büyük olayları nasıl tetiklediğiyle ve aslında insanların sanıldığından çok daha yakın ilişki içinde olduklarıyla ilgili bir film olurdu. Gerçek anlamda kelebek etkisini ele alan bir film de diyebiliriz. Ana konu bu ama kafamda yan öğeler olmadığı için isim seçiminde kararsız kalıyorum.