Hegel’in Devlet Teorisi ve Hukuku

Hegel’in Devlet Teorisi ve Hukuku; Hegel’in Temel Felsefesi

Hegel, çalışmalarını mantık, doğa felsefesi ve tin felsefesi ana bölümleri altında toplamıştır.

Doğa felsefesi; mitoloji ve dinsel düşünceden bağımsız, doğa olaylarının ruh-tanrı gibi doğaüstü güçlere değil, doğanın kendisine dayandırıldığı bir düşünce biçimidir.

Tin felsefesi ise evreni açıklamak için her şeyin özü, temeli olarak madde dışı varlığın benimsendiği bir düşünce biçimidir.

Hegel aklı esas özne olarak tanımlarken, insanı ise aklın hikmetlerini gerçekleştiren bir araç olarak ifade etmiştir. O’na göre insanın bilme yetisinin bir sınırı yoktur, doğru bilginin gerçek kaynağı insanın akılsal düşünme yetisidir.

Hegel’in diyalektiğine göre evrendeki her şey akılla açıklanabilir. Evrenin düzenine aklımız ile ulaşırız. Gerçek olan akla uygun olandır. Hegel’e göre evrenin düzeni üç basamaktan oluşmaktadır.

Hegel’e göre evrenin düzeni

Hegel’in diyalektiğine göre evrenin düzeninin ilk basamağında tez yani soyut, sonsuz ve her şeyi bilen “Tanrı” yer almaktadır. İkinci basamakta ise anti tez dediğimiz somut, sonlu ve bilemeyen olan “Doğa” yer almaktadır. Üçüncü basamakta ise her iki basamağın sentezi yer alır ki bu da insandır. İnsan, ruhu ile hem soyut hem sonsuz, bedeni ile hem somut hem de sonludur. Bilebilen ancak her şeyi bilemeyen mutlak akıla sahip olmayan yönü ise insanın iradesidir. Hegel’in diyalektiğine göre üçüncü basamakta yer alan insan, doğayı anlamayı tamamladığında birinci basamağa yani Tanrı’ya ulaşarak diyalektik amacına ulaşmış olacaktır.

Hegel’in Tin Felsefesi

Hegel, örgütlenme ve toplumsal hayatı nesnel tin bölümünde incelemiştir. Bu bölümde insan, kültür, eğitim ve yurttaşlık bilinciyle donanıp doğal durumu dışına çıkarak gerçek özgürlüğe ulaşmaktadır. Hegel’in nesnel tin başlığı birbirini etkileyen üç ayrı başlık altında incelenmektedir; Soyut Hukuk, Ahlaklılık ve Nesnel Ahlaklılık(Toplumsal Etik Yaşam).

Soyut Hukuk ilk olarak mülkiyet daha sonra haksız fiil ve suç olarak ifade edilir. Hegel, mülkiyet hakkını vazgeçilmez bir hak olarak gördüğü gibi mülk sahibi olunmasını kişinin var olması, kişinin tanınması olarak belirtmektedir.

Ahlaklılık başlığı altında insanın davranışlarındaki iyilik, kötülük, amaç, niyet gibi öznel ahlak unsurları incelenmiştir.

Nesnel Ahlaklılık yani Toplumsal Etik Yaşam kendi içinde üçe ayrılmaktadır; Aile, Sivil Toplum ve Devlet. Aile, fedakarlığın etkin olduğu kişisel bağları, sivil toplum bu bağların dışa dönüştürülmesini, devlet ise her ikisini kapsayan fedakarlık ve toplumsal ilişkiler ile ekonomik ve hukuksal ilişkileri barındırmasını ifade etmektedir.

Hegel’in Devlet Teorisi ve Hukuku

Hegel, insan var oldukça devletin de var olacağını söylemektedir. Üyelerinin karşısında duran bir kavram değil devlet üyelerindedir, onlarla var olur. Devlet tarihsel yaşamın bir parçası değil özüdür. Devlet kavramı örf ve adetlerle doğrudan bağlantılı olduğu gibi her insanın bilincinde, bilgisinde ve fiillerinde var olduğunu düşünür.

Hegel devleti tanımlarken ruhun sonsuz ve zorunlu var oluşu, Tanrı’nın dünyada yürüyüşü olarak tanımlasa da bu manevi üstünlüğün sivil toplumları ya da kurumları küçük göreceği anlamı taşımadığını belirtmektedir.

Devletin düzenleyici büyük gücü ekonomik görevlerin başarılması için gerekli olan hakların ya da kurumların kaldırılmasına varamaz. Hegel’in kuramına göre mülkiyeti yaratan ne devlettir ne de toplumdur. Mülkiyet insan kişiliğinin kaçınılmaz şartıdır.

Devlet düzenleyici güçlerini her zaman yasa biçimi altında uygulamalıdır. Devlet aklı temsil eder ve yasalarda akılcıdır. Kamu otoritesinin eylemleri öngörülebilir olmalı, makam sahibi görevlinin kişisel isteklerini ve yargısını taşıyan eylemler olmamalıdır. Yasalar kapsamına giren herkese eşit uygulanmalıdır.

Hegel’in devleti aslında hukuk devleti olarak tanımlanmaktadır.  Devletin iç yönetimde yüksek bir etkinlik göstermesi, özellikle yargı düzeninin vazgeçilmez saydığı mülkiyet ve kişi haklarını güvence altına alması gereklidir.

Hegel’e göre kamu hizmetlerini görmek, yasaları uygulamak, polis görevlerini yürütmek, ekonomik çıkarları birbirine uydurmak devletin değil sivil toplumun görevidir. Devlet gerektiğinde bu işlere yön veya düzen verir. Sivil toplum tarafından yerine getirilen bu işlerin denetimini sağlar. Devlet temsil etmiş olduğu ahlaki amaçları gerçekleştirmek için sivil topluma ihtiyaç duymaktadır.

Kişinin devlete karşı yapmakla yükümlü olduğu sorumluluklara karşılık, devletten istediği haklar vardır. Devlet gücünü, bireylerin özel menfaatlerinin birliğinden alır ve bu birlik bireylerin devlete karşı bazı vazifeleri ve hakları olduğunu gösterir.

Hak ve sorumluluk devletin bağrında tek ve aynı ilişki içinde birleşirler. Hak ve sorumluluk şekil bakımından aynı olsa da içerik bakımından farklıdırlar. Bir kimse için hak olan şey, başka imse için vazife, bir kimse için vazife olan şey başka bir kimse için hak olabilir. Hakkın ve vazifenin temel prensibi insanın şahıs olarak özgür olduğu prensibidir. Bu nedenle kölelerin bir vazifesi yoktur. Çünkü kölelerin hakkı yoktur.

Hegel, Devlette üç erk belirler; geneli belirleyen yasama erki, özel alanları ve ayrı halleri genelin çevresi içine koyan yürütme erki, devletin son karar mercii olan hükümdarlık erkidir.

Yargı erki, yürütme erkinin çevresine girdiğinden, Hegel Yargı’yı ayrı bir erk kabul etmemektedir. Devlet bu erklere ayrılsa da, her erk kendi başına bir bütün olmamalı, erkler uyum içinde çalışarak bir bütünü ve birliği sağlamalıdır.

Devletin tek bir organ olup unsurlarını birlik halinde kaynatması içeriye karşı bir hükümranlığın ifadesidir. Devletin ulaşmak istediği şeyin kendisinde bulunması onu bir fert yapar ve onu diğer fertlerden yani diğer devletlerden ayırır. Bu nedenle devletler birer fert olarak birbirlerinden bağımsızdırlar.

Hegel için önemli bir kavram olan Mutlak Ruhun kendisini geliştirmesi için en önemli alanlardan birisi hukuktur. Ona göre hukuk sistemi gerçekleşmiş özgürlük alemidir. İnsan, toplum içinde yaşayan bir varlıktır. Toplum ise kişilerin bireyselliklerini kurumlar içinde nesnelleştiren doğadır. İnsan toplumun içinde sözleşmelerle, mülkiyetle belirlilik kazanır. Yani insan toplum içinde soyut hukukla belirlenir.

Soyut hukukun konusu şahsın kendisidir. Hegel’e göre hukuk, özgürlüğün kendi kendisine verdiği dolaysız varoluştur. Soyut hukuku oluşturan basamaklar ise şunlardır; Mülkiyet, Sözleşme, Haksız Fiil.

Mülkiyet; Hegel’e göre bir şeyi istemek mülkiyet için yeterli değildir. İstenilen şeyin zilyetliğinin alınması gerekir. Birey böylece başkaları tarafından tanınma imkanını taşır.

Sözleşme; Hegel’e göre sözleşme, tarafların birbirlerini şahıs ve mülkiyet sahibi olarak tanımalarını şart koşmaktadır. Mülkiyet, nesneye yönelme anlamına gelirken, bu mülkiyet sözleşme ile bir vücut kazanmaktadır.

Haksız Fiil; Mülkiyet edinme ve sözleşme aslında kişi iradesinin eylemlerinin sonuçlarıdır. Mülkiyet ve sözleşme ile başkaları tarafından tanındıklarından burada bir hak oluşmaktadır. Her birey kendi hakkına dayanarak bir şeyi mülkiyeti olarak görebilir ve bunun sonucunda kişinin hakkı başkasının hakkıyla çatışır ve hukuki çatışmalar doğar. Bu durumun, hakkın kesin ve evrensel faktör olarak tanındığını belirtmektedir.

İletişim için tıklayın.

Sosyal Medya Takip.