HER ŞEYİMİZ NORMAL, NEDEN ÇOCUĞUMUZ OLMUYOR?

cocuk Çocuk sahibi olamamış baba adaylarının sıklıkla karşılaştığımız endişelerinin; “…sperm tahlilim normal, eşimin tetkikleri normal, muayenede herhangi bir sorun bulunmadı, filmlerinde kanallarının açık olduğu söylendi, ama bütün bunlara rağmen çocuğumuz olmuyor, neden?” olduğu görülmekte. Gerçekten de böyle durumlarda neden eşlerinin gebe kalamadığı ne yazık ki her zaman kolaylıkla izah edilememekte. Öyle ya, sperm değerleri normal, eşinde hormonlar, ultrason ve filmler normal, muayenelerinde bir sorun yok, düzgün bir cinsel yaşantıları var ve uzun süre geçmiş ama hala çocuk olmuyor. Evet, tabloya bu şekilde uzaktan baktığımızda her şey yolunda gibi görülüyor, sanki hiçbir problem yok. Oysa biraz daha yakından bakarsak, spermin yumurtayla birleşmesinin ne kadar detaylı ve karmaşık bir süreç olduğu görülür.

Spermin testislerde olgunlaşması ve kanallarda taşınması serüvenini bir tarafa bırakırsak, sadece yumurtayla birleşmesinin bile çok sayıda faktörün rol aldığı son derece hassas sırayla işleyen bir olay olduğu anlaşılır. Örneğin bir sperm hücresi yumurtaya yaklaştığında önce yumurtanın etrafındaki hücre yığınlarının oluşturduğu bariyerleri geçmelidir. Bunun için de başının önünde taşıdığı kesedeki enzimleri ortama salar (hyalüronidaz ve akrozin). Tahlillerde sperm sayısı, hareketi hatta morfolojisi normal olan bir erkekte bile eğer bu enzimlerden biri eksikse, daha olayın başında yumurtaya erişemeyeceği için, döllenme de olmayacak, gebelik de gelişemeyecektir. İşte, her şeyimiz normal ama neden çocuk olmuyor sorusunun yüzlerce cevabından biri bu olabilir.

Diyelim bu bariyerleri de geçti, sperm yumurtaya dokunduğu zaman başı yana doğru eğilerek, yan yüzüyle yumurtaya temas eder. Bunu sağlayan da fertilin-beta adlı bir başka proteindir. Fertilini eksik bir erkekte sperm yumurta ile birleşemeyeceği için, çocuk da olmayacaktır. Ama günümüz teknolojisi ile bu proteini normal laboratuvar incelemelerinde ölçemiyoruz. Sadece tahminde bulunabiliriz. Ölçsek bile, yerine koyacak bir ilacımız yok.

Fertilini de olan bir sperm yumurtayı delip, içine girdiğinde bu sefer fosfolipaz-C ve nitrik oksid adlı 2 madde ortama salınır. Bunlar da yumurtanın içindeki depolardan kalsiyumu dışarı boşaltır. Dışarı çıkan kalsiyum ise yumurtanın çalışmaya başlamasını ve yarım kalan bölünmesini tamamlamasını uyarır. Fosfolipaz-C ve nitrik oksit noksanlıkları da çocuk olmamasının diğer nedenleri arasındadır. Ama ne yazık ki bunları da ne ölçebiliyor ne de tedavi edebiliyoruz.

Ama asıl önemli olan, spermin yumurtanın içine taşıdığı ve RNA adını verdiğimiz küçük molekül parçacıklarıdır. RNA, yumurtanın çekirdeğindeki DNA olarak bildiğimiz genetik makineye bağlanarak, embriyonun gelişmesi için gerekli protein yapı taşlarının üretimini başlatan çok önemli parçacıklardır. Bunlar arasında 6 tanesi tanımlanmıştır ki, döllenme yapabilen sağlıklı bir sperm tarafından yumurtaya taşındığı ama döllenme yapma yeteneği olmayan spermlerde bulunmadığı bilinmekte. Örneğin sperm tarafından getirilen bu RNA parçacıklarından biri yumurtaya girer girmez yumurtanın çekirdeğindeki DNA’ya bağlanarak clusterin adlı bir proteinin yapımını sağlar. Clusterin ise embriyonun oluşmasında görev alan son derece önemli bir maddedir. Eğer spermde bunu yapan RNA eksikse, embriyonun gelişmesi de beklenmez. Ancak yine belirtelim, ne bu proteini ölçebiliyoruz ne de eksikse yerine koyabiliyoruz.

Yukarıda saydıklarımız, yap-boz bilmecesinin sadece ufak bir parçası. Geride daha bildiğimiz ya da bilmediğimiz çok cocuk2 sayıda faktör var. Gün gelip de bunlar da tanınana ve tedavide kullanılana kadar ne yazık ki çoğu kısırlık olgusu “izah edilemeyen infertilite” olarak kalacak. Bir kısmını günümüzde tüp bebekle çözebiliyoruz ama geride kalanlar için elimiz kolumuz bağlı.

İşte bu nedenle, her türlü tedaviye rağmen gebeliğin sağlanamadığı çiftlerde şaşırmamak lazım. Mutlaka tedavide bir eksiklik aranmamalı. Ya da laboratuvara kusur bulmamalı. Tabii ki bir nedeni var, ama teşhis edemiyoruz. Böyle durumlarda ilaç ya da destekleyici ürünlerle testisleri besleyerek elden geldiğince sağlıklı sperm üretimini sağlamaya çalışmalıyız. Özellikle yaşam koşullarında düzenlemeler yaparak çevresel zararlı etkenlerden koruyucu önlemler alınabilir. Oksidatif stres ve sperm DNA hasarları, kısmen de olsa tanınabilen ve tedavi edilebilen durumlardır. Bu yönde bir tedavi çok iyi olur. Çünkü spermin sayı, hareket ve şeklinden çok, kalitesinin iyi olması daha önemlidir.