Hey Sen! Bana Hiç Umut Olmadığını Söyleme…

  1. Tek kişilik yatakta sevişmek artık aklına dahi gelmiyor.
  2. Buzdolabında bira ve koladan çok, yiyecek var.
  3. Yazın sabah saat 6:00 yattığın değil, uyandığın saat.
  4. Arkadaşların için “çıkıyor” veya “ayrılıyorlar” yerine; “evleniyorlar” veya “boşanıyorlar” demeye başladın.
  5. Kot pantalon ve kazak artık “ciddi giyimden” sayılmıyor.
  6. Evde yüksek sesle müzik dinlerken “komşular acaba ne der” demeye başladın.
  7. Evdeki kedi veya köpeğe “kalan artık” yemek yerine, veterinerden alınmış diet mamaları vermeye başladın.
  8. Kanepede uyumak artık sırtını ağrıtıyor. En son yerde uyuduğun zamanı hatırlamıyorsun bile.
  9. Ucuz şarap artık güzel gelmiyor.
  10. Akşam yemeği ve sinema, sevgilinle çıktığında yaptığın en önemli etkinlik.
  11. Eczaneye gitme nedenin prezervatif veya gebelik testinden çok, baş ağrısı ilacı veya vitamin almak.
  12. “Küçük Prens” kitabı; tekrar okuduğunda sana ilkinden daha farklı mesajlar veriyor.
  13. Bir arkadaşın hamile kaldığında “nasıl böyle bir salaklık yaparsın” demek yerine, tebrik etmeye başladın.
  14. Barlara girişte artık kimliğini sormuyorlar.
  15. Sabah karşı saat 3’te yenen tavuk kanatları rahatlatmak yerine, midene dokunur oldu.
  16. Anne ve babanın zevk aldığı şeylere (ve hatta söylediklerine) daha fazla “anlam vermeye” başladın.
  17. Toplum içinde ağlamak “yakışık almaz” diyorsun.
  18. Abi yerine amca, abla yerine teyze diyenler türemeye başladı.
  19. Herhangi bir şeyi yapmadan önce iki kere düşünmeye başladın.
  20. Hayal kurduğunu zannederken “plan” yaptığını farkediyorsun.
  21. Bugün yağmur yağabilir diye düşünerek şemsiye taşımaya başladın.
  22. Başkalarının senin hakkında ne düşündüğünü umursuyorsun.
  23. Karpuzu artık yarım ay gibi kabuğundan değil de, tabaktan yiyorsun.
  24. Uçuk hayaller yerine, güncel konuları veya geçmişteki anıları daha fazla konuşur oldun.
  25. Kendini, birilerine nasihat verirken buluyorsun.
  26. Kar yağınca dışarıda kartopu oynamak yerine, karı camdan seyretmeyi tercih ediyorsun.
  27. Etraftakilere “neden” veya “nasıl” sorularını daha az soruyorsun.
  28. Risk , denge , plan , kontrol, ayıp… Artık çok iyi bildiğin kavramlar.
  29. İçinden koşmak geliyor, ancak “acaba ne derler” deyip vazgeçiyorsun.
  30. Hemen her şeye daha az “şaşırır” oldun.

Kaçına “evet” dediniz bilmem, ancak bu sayı üç-beş’ten fazlaysa, siz “büyüdünüz.” Çocuk veya genç değilsiniz artık.

Ne mutlu! Ya da; “ne yazık!”

Yaşın ilerlemesi kaçınılmaz, bu doğru. Bunun “içimizdeki çocuğu” da beraberinde büyütmesi, hatta öldürmesi ise… Ne acı!

O; meraklı, sorgulayan, bilgiye aç, dürüst, açık sözlü, saf, sevmeyi bilen, önyargısız, oyuncu, eğlenceli, deli, kin tutmayan, yaratıcı, eğlenceli varlık…

Ancak pardon, hayat çok ciddiye alınması gereken bir şeydi değil mi? Herkes bizi sevecek, sayacaktı… Ben de “onların istedikleri gibi bir adam” olacaktım. Onlar için yaşayacaktım…

Pink Floyd’un “hey you” şarkısı çalıyor bunları karalarken… Defalarca dinliyorum. Basitçe bir tesadüf denmeyecek kadar etkiliyor beni. İçimdeki o deli çocuğa sesleniyor, “hey sen” diyor, hey sen….

hey sen,
dışarıda soğukta duran,
yalnızlaşan, yaşlanan,
beni hissedebiliyor musun?

hey sen,
koridorda ayakta duran,
kaşınan ayaklar ve kaybolan gülüşlerle,
beni hissedebiliyor musun?

hey sen,
ışığı gömmelerine izin verme,
savaşmadan pes etme.

hey sen,
orada kendi başına duran,
telefonun yanında çıplak oturan,
bana dokunur musun?

hey sen,
kulağı duvarda olan,
birinin seslenmesini bekleyen,
bana dokunur musun?

hey sen,
taşı taşımamda bana yardım eder misin?
kalbini aç, eve geliyorum.

bu sadece fanteziydi,
duvar çok yüksekti,
gördüğün gibi,
ne kadar çabalarsa çabalasın,
o özgür kalamadı,
ve solucanlar beynini yedi.

hey sen,
yolda ayakta duran,
hep sana söyleneni yapıyorsun,
bana yardım edebilir misin?

hey sen,
orada duvarın ötesinde olan,
holde şişeleri kıran,
bana yardım edebilir misin?

hey sen,
bana hiç umut olmadığını söyleme,
birlikte ayakta duruyoruz, ayrılırsak düşeriz.