Kıyıda köşede kalmış ya da ilkönce ortalığa çıkmış fakat sonra telaşla yalanlanmış, ‘bu zaten olmazdı’ denilen haberler çok hoşuma gider. Böyle kriz dönemlerinde bu tür haberlerin içinde geleceği anlatan sırların gizli olduğunu düşünürüm. Ana akım medya, bu tür haberlere pek yüz vermez. Çünkü bu haberler aslında sistemin çürümüşlüğünü gözler önüne serer.
Geçenlerde böyle bir haberi şöyle bir duydum sonra bir yerde rastlamadım. Belki ben duyduğumu sanmışımdır. Ama inanın bu olacak. Anlatayım: Biliyorsunuz Avrupa Merkez Bankası, (ECB) yalnız Yunanistan kriziyle uğraşmıyor. Banka sistemini de kurtarmaya çalışıyor; çünkü banka sistemi kapitalizmin kalbi.
Sisteme kan (para) buradan pompalanıyor. Şu sıralar, hem Fed hem de ECB, enflasyondan ziyade durgunluk mücadelesi öne alıyor. Özellikle ECB, Avrupa’daki borç batağının dibini bulmak için banka sistemine euro pompa ediyor.
Şimdi haber şu; Avrupa’nın iki dev otomotiv firması (biri Alman diğeri Fransız) ECB’nin ikinci parasal genişlemesinden yararlanmak için, tüketici finansmanı şirketleri aracığıyla merkez bankasına doğrudan başvuracaklarmış. Bu olur mu; bankanın tüketici finansı şirketlerini doğrudan fonlayacak bir yasal dayanağı var mı bilmiyorum. Ancak burada ilginç olan bankaların bu parayı aldıktan sonra verecekleri yerin olmaması ve bu parayı ancak ECB’den batık bankaların almak istemesi. Düşünün yüzde bir faizi olan bir parayı bile sistem almak istemiyor. Kriz var yatıracak yer yok, riskler tavanda diyeceksiniz. Hayır; bence bu kalıcı bir durum ve kapitalizmin banka sistemi bu haliyle bitti.
İkinci ilginç nokta, iki dev otomotiv firmasının bu parayı doğrudan istemesi ama bunların da bunu tüketici finansmanında kullanacak olmaları. Bu finansman bittiği zaman bu firmalar yeniden vade ve fiyat ayarlaması yapacak ve zarar etmeye başlayacaklar. Yüksek fiyatlardan yeni tüketici bulamayacaklar.
İsveçli iktisatçı Wicksell, bir yatırımdan elde edilecek getiri oranını doğal oran olarak niteler ve doğal oranın, borçlanma maliyetinin (faiz oranı) üzerinde olması durumunda çarkların döneceğini, aksi takdirde durgunluğun kaçınılmaz olduğunu söyler. Bu genel kural daha sonra karmaşık bir yığın modele dönüştürülüp farklı düzeylerde anlatıldı. Enflasyon ve işsizlik arasındaki ilişki ve üretim-enflasyon-faiz oranı ilişkileri ciddi kural ve teorilerle (Mesela Taylor kuralı gibi) açıklandı.
Sonuçta banka sistemi ve onun olmazsa olmaz silahı faiz, tüm sistemi saran kanserli yapılar yarattı. Çünkü mali sistemin getirileri doğal orandan (kar oranlarından) bağımsızlaşıp naylon bir yapı yaratmıştı. Wicksell’in doğal oranını, Marx, zaten kar oranı diye açıklamıştı ve bu doğal oran ya da kar oranı, teknoloji eskiyince yeni teknoloji ile birlikte, eski sektörlerde negatif teknoloji rantı nedeniyle, yeni sektörlerde de sömürü oranının düşmesiyle düşüyordu. Böyle olunca devreye finans kapital giriyor ve parayı saklayarak borçlanma maliyetlerini yukarı çekip durgunluğu (krizi) kronikleştiriyordu. Bu durum, son elli yılda, banka sistemini kanserli bir ur gibi büyüttü. İşte şimdi bu kanserli ur da, bünyeyle birlikte, ölüyor.
İslam’da riba yasaktır; faiz, ribanın ilk halidir.
Bilirsiniz İslam’da yasak olan yalnız faiz değildir; bütünüyle riba yasaktır. Faiz, ribanın yalnız birinci türüdür. (Ribe’n-nesie) Ribanın ikinci türü ise eşitsizliğe dayalı mübadeledir. Güçsüz olanı sömürmek, ezmek, zor durumda olanın elindeki yok pahasına almak… (Ribe’l-fadl) Ribanın üçüncü türü çok açıklayıcıdır: Bu riba, (Bey’ü’l-garar) mevcut olmayan varlıkların mübadelesini yasaklar. Yani bugün sistem, Bey’ü’l garar yasağı uygulasaydı bu kriz bir mali kriz olarak ortaya çıkmazdı. Ama o zaman kapitalizm olur muydu o ayrı. Zaten grafiğimiz de, hem Sukuk hem de İslami fonların yeni bir bankacılık sistemi olarak yaygınlaştığını bize anlatıyor. Yeni bir bankacılık sistemi ve bunun ekonomisi doğuyor. Doğal getiri oranını aşmayan bir faiz oranının sürekliliği yeni bir sistem demektir.
Şu sıralar faiz tartışmaları fazla uzadı; şimdi soruyorum: Faizi, lobisini falan geçelim; bütünüyle ribanın üç halinin de olmadığı bir ekonomi için var mısınız; bana uyar!