Süpermen Hayallerimi Yıktı, Şikayetçiyim!

“The boys” diye bir dizi izliyorum bu ara. Marvel filmlerinden herkesin yakınen tanıdığı süper kahramanların var olduğu bir dünyadaki düzeni, geçen hikayeleri anlatıyor. Benim niyetim ise dizinin analizini yapmak değil, yaşadığım bir farkındalığı anlatmak.

Şimdi özetle bir X şirketi süper kahramanları yaratmak için Y adlı bileşeni çocukların üzerinde deniyor ve bu maddeyle onları büyüdüklerinde süper güçlere sahip kişiler yapıyor. Amerika’daki eyalet sisteminden dolayı her eyaleti korumakla görevli daha az güçlü kahramanlar çalışıyor (Malatya belediye süper kahramanı dev Apricot) ; bir de tüm dünyanın tanıdığı, neredeyse Tanrı olarak görülen 7 kişilik farklı güçlere sahip bir ekip var. Firma bu kahramanları etnik kökenlerine, güçlerine, suç yoğunluğuna göre pazarlıyor, onların içinde öyle bir kahraman var ki kimsenin öyle kolay kolay gücü yetmiyor.

Bu evrende önemli bir ihtiyacımız olan “güvenlik”, işin uzmanlarından sağlanıyor (uçabilen kahramanlar vergisi, hızlı koşan kahramanlar vergisi…) , insanlığın başına gelebilecek en güzel (!) şeylerden biri. Adaletin sağlandığı, uzaylılardan, düşmanlardan korunduğumuz bir Dünya… Kahramanlarımız düşmanlarla savaşırken bazı insanları “feda etmek” zorunda kalıyorlar çünkü kötülükle olan savaşın yanında yüzlerce sivilin hayatı pek önemli olmuyor (adeta Amerika’nın Irak’a “barış” getirmesi gibi).

Bazı süper kahramanlar vardır ki onlara sonsuza dek güveniriz; canımızı, ailemizi, ülkemizi emanet ederiz; tam da Süpermen gibi. X,Y, Z kuşaklarının hepsinin tanıdığı, neredeyse bütün kahramanlardan daha güçlü özellikleri olan; yakışıklılığıyla, iyi kalbiyle, kırmızı taytı ve peleriniyle  gönüllerin, çocukların kahramanı. Peki ya Süpermen aslında hiç tanıdığımız gibi değilse? Dizide hakkında bildiğimiz şeylerin tam tersi olan bir Süpermen var. Orduya girebilmek için uçak kazasını önlemeyip insanları ölüme terk ettiği bir sahne var ki inanılmaz. Sadece bununla da bitmiyor; tecavüz, cinsel fetişler ve sapkınlıklar, statü ve güç için adam öldürme… Aman aman daha anlatamadığım ne hikayeler var.

Diziyi izlerken başlarında Süpermen’in kötü biri olma ihtimali aklımın ucundan bile geçmedi, kötülük yaparken bile mutlaka bir sebebi vardır diye düşünüp yaptıklarını ona bir türlü yakıştıramadım. Meğer büyük yanılmışım… Kendimi o evrenin içinde yaşarken hayal ettiğimde tam olarak bu pembe bulutlarda uçacağımdan o kadar emindim ki, sonrasındaki hayal kırıklığı beni diğer evrende mahvederdi. Kendimi güvensiz, korunmasız, aldatılmış gibi hissetme ihtimalim çok yüksek olurdu. Nasıl? Hikaye tanıdık geldi mi?

“Sen Var Ya… Hiçbir Şeye Değmezmişsin!”

Hayatınızda en az bir kez, bu cümle sizin tarafınızdan kurulmuş ya da birileri tarafından size söylenmiştir. Bu hissi yaşayanlar iyi bilirler ki aynı zamanda “büyünün bozulduğu” hissidir bu. Şok etkisi yaratabilir bünyede. Senelerdir birlikte olduğunuz kişi öyle bir şey yapar ki onu aslında gözünüzde çok “büyüttüğünüzü” fark edersiniz ve bu fark ediş pek de pozitif duygular içermez.

“Allah kahretsin ne çok büyütmüşüm seni gözümde!”

“Hep benim gerçek dostum olacaksın sanmıştım, ne aptalmışım!”

Örnekleri çok çoğaltabiliriz ama içimizi bu sitem dolu üzgün cümlelerle karartmaya hiç gerek yok. Evet birilerini “büyütürüz” gözümüzde. Bazen farkındayızdır da bu durumun, kişinin gör(e)mediğimiz tarafları olduğunu biliriz ama yakıştıramayız. Bu durumun kendini kandırmaktan pek bir farkı yok. Karşındaki kişinin karakterini, özelliklerini, benliğini değiştirmeye çalışarak, ona yeni şeyler ekledikçe bu yedek parçalar orijinalinin yerini tutmadığı için zamanla paslanır, çalışamaz hale gelir. Ee ama ben o kadar masraf yapıp emek harcayıp tamir etmiştim, daha uzun seneler onunla olacaktım ne oldu? Emeklerim çöpe gitti. Bu hatayı o kadar sık yapıyoruz ki anlatamam (kendimden biliyorum). Asla yanımızda yürümeyecek kişilerle uzun bir yola çıkıyoruz (bazen gelmek istemediğinde mecburen sürüklüyoruz, yoksa hiç gelmeyecek); yolculukta bir süre sonra tek başımıza kaldığımızı görünce yola çıktığımıza, verilen değere, harcanan zamana lanet etme olasılığımız çok yüksek. Halbuki yanındaki adam/kadın seninle hiçbir zaman o yola çıkabilecek biri değildi, bu yüzden faturayı ona kesmek de doğru değil.

Dizideki Gibi “Süper” Olduğunu Sandığımız Kahramanlar Oldu Hayatımızda, Hatta “Kahraman” Olduğunu Sandığımız Katiller.

Evliliklerin yaşadığımız dönemde mum alevi gibi bir çırpıda söndüğü aşikar. Bunun bir nedeni de aynı sistem üzerinden evlilik kavramının abartılması. Hani o 8 yıldır nişanlı olup evlenmeyi istediğini bildiği halde, hiç de mücbir olmayan sebeplerle seni oyalayan kişiyle nikah kıyıldığında her şey yoluna girmeyecek. Seni aldatan sevgiliyle “evlenince” sana daha bağlı olmayacak. Allah’ın her günü kavga ettiğin ilişkin çocuk yaptığın için düzelmeyecek…

Bizim Biçtiğimiz Kaftana Kimse Uymak Zorunda Değil, Biz De Kimsenin Biçilen Kaftanına…

Atarlı sözleri, sosyal medyada, “Hep hayal kırıklığına uğrayan hep üzülen taraf benim :(“ şeklinde paylaşmadan önce yüzleşilmesi gereken bir gerçek var: Neyi karşı taraftan istiyorsan, hayal ediyorsan aslında senin “o şeye” ihtiyacın, zaafın var; kişinin kendisine değil. Kimi kurtarıcı, sıradışı olarak görüyorsak onu şekillendiren bizim eksikliklerimiz oluyor. Örneğin “O bu dünyanın en güvenilir insanı.”, güven ihtiyacını; güvenme ihtiyacı ise kişinin kendisini hiç güvende hissetmediğini gösterir. “Dünyadaki en iyi, en ilgili dostum.” kişinin duygusal yoksunluğunun, bağımlılığının bize sinyalini verir. Gözünde büyütme kadar “küçültme” de aynı mantıkla ilerleyebilir; bir başkasının statüsünü, başarılarını, iyi taraflarını, karakterini küçük görüp egolarımızı kolaylıkla tatmin edebiliriz.

Birini ait olmadığı bir yere koymaktan ziyade “olduğu gibi” kabullendikten sonra mevkisine karar vermek, beklentilerimizi ona göre şekillendirmek hem bizim hem karşıdakinin hem Twitter takipçilerimizin hayrına olacaktır.

Eğer bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazı sizin için geliyor: Çok Sevdiğim İçin Öldürdüm