OFTALMOLOJİNİN KALBİNDESİN DR. MEHMET SÖYLER

OFTALMOLOJİ CAMİASININ KALBİNE DOKUNAN DR. MEHMET SÖYLER, HOŞ ANILARIYLA ARAMIZDA YAŞIYOR.

Geçtiğimiz yıl aralık ayında acı bir haber aldık, Dr. Mehmet Söyler’i bir kalp krizi sonucunda kaybetmiştik. Dr. Söyler’in aniden aramızdan ayrılışı oftalmoloji camiasında büyük bir üzüntüye neden oldu.

Dr. Söyler’i, O’nunla yaşanmışlıkları lirik ve dramatik bir anlatımla yakınları canlandırdı yeniden… O oftalmolojide manevi oğul, son şövalye, cerrahinin piri, seçkin cümlede bir destandı…

PROF. DR. EROL YILDIRIM

“MANEVİ OĞLUMU KAYBETTİM”
Onu ilk 1987 yılında, GATA büyük amfide görmüştüm. Ön sıralarda not tutarak ders dinleyen birkaç öğrenciden biriydi. Bir ders bitiminde yanıma gelerek bir şeyler sordu. Zayıf, uzunca boylu, biraz ürkek biriydi. Adını o zaman öğrenmiştim: Mehmet Söyler. Bu çocuğun göz ihtisasına gelmesini dilemiştim içimden. Göz stajına başladığında eski ürkekliği epeyce azalmış, etrafı ile çok iyi ilişkiler kurmaya başlamıştı. Zamanla onu daha yakından tanıma şansım olmuştu. Erken yaşta babasını kaybetmiş, dört çocuklu bir ailenin en büyük erkek ferdiydi. Annesinin isabetli yönlendirmesiyle bir an önce tahsilini tamamlayıp ailesine destek olma azmindeydi. 1991 yılında, tıp fakültesini bitirdi. TUS sınavını kazanıp göz kliniğimize gelmesine çok mutlu olmuştum. Eski tedirginliğinden eser kalmamış, öz güveni yerinde, hayatla barışık, neşeli bir aile babasıydı artık. Asistanlığı süresince yine çok çalışkan ve çok yetenekli bir cerrah olacağını gösterebilmişti. Özel ameliyatlarıma onu götürmeye başlamıştım. Doğal olarak onunla daha da yakınlaşmıştık. 1997 yılında, göz uzmanı olarak Türk Silahlı Kuvvetlerindeki görevine başlamıştı. Çalıştığı hastanelerde çok sevilen, takdir edilen bir asker göz hekimi olmuştu. Eşi ve iki çocuğu ile mutlu bir hayat sürdürmekteydi. İlişkilerimiz bu dönemde de hiç kopmadan devam etti.

2001 yılında, İzmir’e geldim. 2004 yılında, birlikte Batıgöz Tıp Merkezi’ni faaliyete geçirdik. Mekân yetersiz kalınca önce İzmir’de sonra başka kentlerde ve yurt dışında hastaneler kurmaya başladık. Başarıda Dr. Mehmet Söyler’in kendisine saygı ve sevgiyle bağlı olan geniş hasta potansiyelinin çok büyük etkisi vardı.

100 YAŞINDA ÖLDÜ

Çok yoğun çalışmalarımızın yükü, 2010 yılında hastalanmamla birlikte tamamen Dr. Mehmet Söyler’e kalmıştı. O, etrafının saygı ve sevgisini hiç kaybetmeden fedakârca bütün zorlukların altından kalkmayı başarmaktaydı. Başarılarını oftalmoloji cemiyet toplantılarında bilimsel ve cerrahi katılımlarıyla da gösteriyordu. Yoğun çalışmalarının yanında hobilerini de ihmal etmiyordu. Pilotluk brövesi almış, Türk Hava Kurumu uçaklarıyla uçuyordu. Kaptanlık ehliyeti almış, katamaranı ile her fırsatta ailesi ve dostları ile birlikte denize açılmaktaydı. Bu yoğunluğun ona zarar verdiğini çoğu kez anlatmama rağmen faaliyetlerine hiç ara vermedi. 2021 yılının 13 Aralık günü vefat haberini aldık. Buna inanmak benim için çok güç oldu. Öğrencimi, asistanımı, aile dostumu, mesai arkadaşımı ve nihayetinde manevi oğlumu çok erken yaşında kaybetmiştim. Ölümünden sonra hiç kimsenin ummayacağı kadar çok sayıda taziyeler aldım. Onu kaybetmiş olmam, benim için her geçen gün zorlaşmaktayken Sevgili Kardeşi Ahmet Söyler’in bir sözü ile irkildim: “Benim ağabeyim, 54 yaşında değil, 100 yaşında öldü.” Doğrusu da buydu.

Bence insanlar, hayat boyu yaptığı eylemler kadar yaşamış, biriktirebildiği dostlar kadar saygınlaşmıştır. Onda bunlar fazlasıyla vardı.

Onu büyük bir sevgi ve saygı ile anıyorum.

PROF. DR. ATİLLA BAYER


“KAYBI, EN BÜYÜK ACILARDAN BİRİ”
Mehmet’i hiç beklemediğimiz bir anda kaybettik. Hep söylendiği gibi arkadaşını kaybetmek en büyük acılardan biri gerçekten. Mehmet’le ne zaman tanıştığımızı sordum kendi kendime. Ben asistanlığı bitirip GATA Göz Kliniği’nden ayrılırken Mehmet de asistanlığa yeni başlayan gruptaydı. Birkaç ay birlikte çalıştık, ta o zamandan, çok başarılı olacağı zaten belli oluyordu. Oldukça çalışkan, becerikli ve pratik düşünen biriydi. Daha sonraki yıllarda da bu olumlu özelliklerinin karşılığını hızlı bir şekilde almaya başladı. Uzman olup, İzmir Hava Hastanesi’ne tayin olduktan sonra hem hastane hem de muayenehanesindeki hastaları arasında iyi bir isim yaptı.

EN UYGUN ÇÖZÜMLERİ BULURDU

Öne çıkan bazı özellikleri; yapıcı olmak, daima olumlu düşünmek, yeniliklere açık olmak ve problemler için en uygun çözümleri bulmaktı. Karmaşık sorunlara bile kısa sürede çözüm bulurdu. Zor dönemler geçirmiş olsa da hiçbir zaman yılgınlık belirtisi göstermedi. Meslektaşlarına karşı daima vefalı ve çok saygılıydı, herkesin gönlünü alırdı. Bir hekim olarak aynı zamanda iyi bir yönetici ve girişimci de olunabileceğini, meslektaşları bir araya getirerek güzel projelerin hayata geçirilebileceğini çok iyi bir şekilde gösterdi. Onu kaybetmeden daha bir gün önce hastanedeki arkadaşlarla sohbet ederken bu özelliğinden övgüyle bahsetmiştik. İyi bir cerrahtı, ulusal ve uluslararası birçok toplantıda, bu cerrahi becerisini de çok başarılı şekildeki canlı cerrahi uygulamaları ile paylaştı.

İYİ BİR MODEL BIRAKTI

Ülkemiz ve camiamız, değerli ve başarılı bir hekimi, pratik bir idareciyi, yardımsever bir insanı, vefalı bir dostu, iyi ve düşünceli bir aile babasını kaybetti. Arkasında onu seven, hep iyi olarak hatırlayacak bir oftalmoloji ailesi, aydınlığa kavuşturduğu çok sayıda hasta ve belki de en önemlisi, iyi bir model bırakarak aramızdan ayrıldı. Türk oftalmolojisini gurur duyulacak bir düzeye getiren, ışıklar içinde uyuyan daha önce kaybettiğimiz diğer meslektaşlarımızın yanındaki onurlu yerini aldı.

Mekânı cennet olsun!

PROF. DR. FATİH MEHMET MUTLU

“OFTALMOLOJİ ÂŞIĞIYDI”
Onu ilk tanıdığım asistanlık yıllarından itibaren geçen yaklaşık 25 yıllık sürede çalışkanlığı, becerisi, samimiyeti, dürüstlüğü, cana yakınlığı, ülkesine bağlılığı, evrensel düşünce tarzı ve insancıllığı ile sevdiğim ve her zaman destek olduğum Dr. Mehmet Söyler’in ani ve zamansız kaybı hepimizi olduğu gibi beni de çok fazlasıyla üzdü. Cerrahi becerisi ve sorumluluk bilinci, iyi bir göz hekimi olma arzusu daha mesleğe başlangıç yıllarında fazlasıyla belirgindi. Birçok anım vardır, kısaca birini anlatmak isterim. Asistanlığının son yılıydı. Ben ameliyat listelerini her gün ameliyathanede bir son sene asistanı olacak şekilde planlardım ve ameliyata giren son sene asistanlarına mutlaka vaka yaptırırdım. O günkü ameliyat ekibi Hocam Prof. Dr. Erol Yıldırım, ben ve iki son sene asistanı Arkadaşım Dr. Mehmet Söyler ve Dr. Tarkan Mumcuoğlu’ndan oluşturmuştum.

Neden böyle karar verdiğimi hatırlamıyorum. Prof. Dr. Erol Yıldırım’ın dört vakası vardı. İşi nedeniyle biraz gecikeceğini ve bize vakalara başlamamızı söyledi. Dr. Tarkan Mumcuoğlu’na vaka planlamıştım ama Dr. Söyler’e vaka yoktu. Ben vakalarımı bitirince Erol Hoca geldi ve vakalarına başladı. Birinci vakadan sonra bir nedenden dolayı çıkması gerekti ve ameliyatlarını bana bıraktı. Ameliyathanede o dönemde çift masa çalışıyorduk. Ben hocamın vakalarını yaparken yan masada Dr. Tarkan Mumcuoğlu da vakasını bitirmişti. Bu sırada Mehmet bana yardımcı oluyor ve bir yandan da “Abi, bugün hep ip tuttum.” diyerek serzenişte bulunuyordu. Bunun üzerine hocamın üçüncü vakasını yaparken “Son vakayı da geç, sen yap.” dedim. Şaşırdı, heyecanlandı, “Yapmayayım.” dediyse de “Ben yanındayım, sen başla.” dedim ve vakaya başladı. Bir süre sonra Mehmet’in “Abi, yetiş!” sesini duydum. Arka kapsül açılmıştı ve vakayı ben devraldım. Olgunun devamını yapıp, sorunsuz şekilde bitirdikten sonra Hocam Prof. Dr. Erol Yıldırım’a “Bir olguda arka kapsül açıldı ama gerekli müdahaleleri sorunsuz yaparak GİL implante ettim.” diye tekmil verdim. Ertesi gün Mehmet erkenden gelmiş, hastanın görmesini kontrol etmiş ve bana heyecanla “Abi sorun yok, 0.9 okuyor.” demişti.

ÇALIŞMAYI SEVERDİ

Hiçbir dargınlık veya kızgınlığımız olmamıştı. Birbirimizi her zaman sevip saydık. Yurt içi ve dışında birçok toplantıya, canlı cerrahi uygulamalarına beraber katıldık ve bunlardan beraber zevk aldık, heyecanlandık, eğlendik. Çalışkandı ve çalışmayı severdi. Pratik zekâya ve çok iyi el becerisine sahipti. Oftalmoloji âşığıydı. Paylaşmayı severdi. Hiç yorulmadan hep çalıştı ve paylaştı. Arkadaşlarının ve meslektaşlarının talep ettikleri her konuda, her zaman yardımlarına koşmuş, zor günlerinde yanlarında olmaya özen göstermiş ve tüm bunları samimiyet ve içtenlikle yapmıştır. Yardımseverdi, inançlıydı ama asla belli etmezdi. İyi bir yöneticiydi ve her zaman çözüm arayan, birleştirici bir özelliği vardı. Doğru dürüst, çalışkan, sorumluluklarını her ne pahasına olursa olsun yerine getirmeye dikkat eden, içten, insanları ayırt etmeyen, dünya görüşünün kirletmediği iyi bir insan ve hekimdi. Beklemediğimiz bir anda bizleri “kardeşsiz” bıraktı.

Daima sevgi ve rahmetle anacağım.

PROF. DR. GÜNGÖR SOBACI

“SEN, O SEÇKİN CÜMLEDE, BİR DESTAN OLDUN BE KARDEŞİM!”
Mehmet Söylersin sen ve söyletirsin:
“İşte örnek hekim ve işte gerçek dost böyle
olmalı!”
Mehmetçik erken yaşta babasını kaybeder. Ortaokulda âşık olduğu o güzel kızın kaldığı lojmandaki hayatına gıpta eden Kasabanın Garip ve Yetimi Mehmet, kızın arkadaşlığını reddetmesini babasının astsubay olmasına bağlar. Lojman kapısında askerî lise sınav ilanını görür, böylece subay olmaya karar verir. Ortaokuldan iftiharla mezun olunca annesine haber vermeden Kuleli Askerî Lisesi Komutanı’na bir mektup yazarak okul başarısını ve parası olmadığı için sınava başvuramadığını bildirir. Jandarmanın hararetle Mehmet’i aradığını öğrenen rahmetli annesi, Mehmet’e önce haber vermez, oğlunu saklar, “Ne suç işledin?” diye azarlar ancak durum anlaşılır. Komutanın gönderdiği yol parasıyla Batman’dan İstanbul’a giderek Kuleli sınavına katılır, kazanır, askerî öğrencilik dönemini başarı ile tamamlar; ÜSYM sınavındaki yüksek puanı ile sınırlı sayıda kontenjanı olan Gülhane Askeri Tıp Akademisi’ne (GATA) katılır. Üsteğmen Mehmet Söyler’i, 1994 sonbaharında, GATA Göz Ana Bilim Dalı’nda tanıdım. Askerî tıbbiyeli bir ağabeyi, klinikte ise başasistanı (Bizde yardımcı doçent bu görevdedir. O tarihte doçenttim.) olarak Mehmet’in unutamadığım özellikleri; doğruyu söylemekten sakınmayan mertliği, arkadaşları arasındaki girişkenliği ve ameliyathanedeki el becerisi olmuştur. Başlangıçta kadın doğum uzmanlığını düşünmüş ancak bireysel bağımsızlığını olmazsa olmaz gören karakteri nedeniyle ileride tek başına çalışabileceği göz asistanlığını seçmişti. 1996 yılının Haziran ayında, Amerika’dan dönüşümde, Efsane Başasistanım ve Hocam Ahmet Hamdi Bilge tarafından Mehmet’in cerrahi yeteneğinin parlatıldığını gördüm. Uzmanlık tezi döneminde, Mehmet’in uzman olmasına ramak kala onu ikna ederek istifa etmesini engellediğimde ne kadar da doğru bir iş yaptığımı şimdi çok iyi anlıyorum. Dananın altında buzağı arandığı günlerdi. Malum Batı Çalışma Grubu ve 28 Şubat’tan dolayı ben anamın başörtüsünden, kardeşimiz de Güneydoğulu olmasından ötürü nasibimizi almıştık.

MERT BİR HEKİMDİ

O, mert bir hekimdi. Elindekini arkadaşları ile paylaşmak onun en büyük zevki olmuştur. Akademisyen olmasını istediysek de malum nedenle olamadı. İyi ki olmamış. Zira “Ben eğer kliniğime akademisyen alırsam sonuna kadar desteklerim.” diyen Erol Yıldırım Hoca konseptinden sonraki “Ben adamı alırım, bakarım, olmazsa geri gönderirim.” diyen anlayış içinde bu düzgün karakter ve yeteneğe yazık olur, parlayamazdı. “Ağabeyim, kendimizi özel kurumlara kullandırmayalım, bir olup merkez kuralım.”

Bende o cesaret yoktu. Şimdi üzgünüm. Zira daha uzun süre beraber olabilirdik. Her kongrede boynuma sarılışını şimdiden özledim, kahkahalarını özledim. Askerî hekimleri Batı Göz çatısı altında toplaması, kazanımlarını onlarla paylaşmasından bahsederken onun ne kadar samimi olduğunu ve Büyük Hocamız Erol Yıldırım nezdindeki itibarını gördüm. Yeni merkezler kurması, yurt dışına açılması hatta pilot brövesi alması Mehmet’in o kabına sığmayan karakterindendir. Onun İzmir’de, yuvasında eşi ve çocuklarına olan muhabbeti ve özenine tanıklık ettik. Ailecek Mehmet’i sevdik. Ağabeyi olarak gururum sonsuzdur. Allah’ım cennetmekân eylesin! Memedim, anladım ki yaşam, fiilini alacak kadar uzun, öznesi olacak kadar kısa imiş ve sen, o seçkin cümlede, bir destan oldun be kardeşim!

Saygı, sevgi ve sonsuz özlemle…

PROF. DR. NEVBAHAR TAMÇELİK


“MEMOCANIM CERRAHİNİN PİRİYDİ”
“Mehmet Söyler’i tek cümlede anlatır mısın?” diye sorsalar ne cevap veririm biliyor musunuz? “Mükemmel, dürüst, yardımsever, çalışkan, cerrahinin piri ve en önemlisi gerçek dost bir adamdır.” derim. Onunla dostluğumuz yaklaşık 22 yıla dayanır. İlk tanışmam ise gerçek dostum ve çok sevdiğim arkadaşım olan Rahmetli Prof. Dr. Ahmet Hamdi Bilge sayesinde oldu. 2000’li yılların başlarında, kongrelerin birinde sevgili Ahmet, genç bir arkadaş ile yanıma gelerek “Nevbahar Hoca, bu gence dikkatli bak. Adı Mehmet Söyler. Geleceği çok parlak olacak, çok yetenekli ve başarılı bir genç. Lütfen, ona hep destek ol!” diyerek tanıştırmıştı. O gün bugündür her konuda yan yana olarak ve sırt sırta vererek birbirimize hep can dedik: Memocan ve Nevocan.

SÜRPRİZLERLE DOLU BİR KİŞİYDİ

Sevgili Mehmet, aynı zamanda sürprizlerle dolu bir kişiydi. İzmir Askeri Hava Hastanesi’nde çalışırken beni konferans vermek üzere davet etmişti. Konferans gecesinde bana sürpriz yaparak sahneye beni “Kraliçe Nevbahar” diye davet ettirdi ve “Bir Bahar Akşamı Rastladım Size” şarkısını okuttu. Daha sonra haberim olmadan yine bana sürpriz yaparak kendi alkışlarının eşlik ettiği videoyu Youtube’da yayınlattı.

Ben de yaptığım hemen hemen her toplantımda onu baş davetli olarak konuk ettim.

ÖNLÜĞÜN ASILI DURUYOR

Canım Memocan’ım, inan bana senin gittiğine hâlen inanmak istemiyorum çünkü inandığım an, içimi tarifi imkânsız bir burukluk ve acı kaplıyor. Bir tek sana yakışmayan, aramızdan çok erken ayrılman oldu aramızdasın çünkü önlüğün büyük gayretlerle kurup büyüttüğün hastanenin her yerinde, sanki birazdan geleceksin ve giyecekmişsin gibi asılı duruyor.

Bir tanem, hep kalbimizde yaşayacaksın, inan buna. PROF. DR. ÖMER FARUK YILMAZ

“ÇOK BAŞARILI BİR GÖZ HEKİMİ VE İŞLETMECİYDİ”
Sevgili Mehmet Söyler, bütün meslektaşlarımızca sevilen, çok başarılı bir göz hekimiydi. Aynı zamanda çok başarılı bir iş adamıydı. GATA’dan ayrıldıktan sonra Türkiye’deki ve dünyadaki bütün kongrelere katılarak kendisini çok iyi geliştirdi. Çok başarılı göz hekimliğinin yanında çok iyi bir işletmeci olduğunu Batı Göz Hastanelerini kurarak ispatladı. Sadece Türkiye’nin birçok şehrinde göz hastaneleri kurmakla kalmayıp Romanya’da da bir göz hastanesi kurdu. Onunla yıllarca TOD Katarakt Birimi’nin yönetim kurullarında beraber çalıştım.
Çok uyumlu, çok pozitif, hayat dolu, sosyal bir arkadaşımızdı hatta Mehmet, grubumuzu Romanya’daki hastanesini de gezdirerek Bükreş’te bizi üç gün ağırladı.

ÇOK İYİ BİR AİLE REİSİYDİ

Mehmet ayrıca çok iyi bir aile reisiydi. Sevgili Oğlu Bülent’i 18 yaşından sonra çoğu toplantıya beraberinde getirdi ve hepimizle tanıştırdı. Bülent’i çok sevdik. Ona ve ailesine Allah’tan sabırlar diliyorum.

Çok zamansız kaybettik. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun. Yerinin kolay doldurulacağına inanmıyorum.

PROF. DR. SUPHİ ACAR

“SON ŞÖVALYE”
Mehmet’i daha gencecik, pırıl pırıl bir asistanken Antalya’da ulusal kongrede tanıdım. 1990’lı yılların başı olmalı. Yakın Dostum Prof. Dr. Ahmet Hamdi Bilge, çok sevdiği, yetenekli ve saygılı bir asistanı olarak tanıştırdı onu bana. Uzman olduktan sonra İzmir’e gittiğini öğrendim. Uzaktan da olsa kendi çocuğumuz olarak gördüğümüz Mehmet’in başarılarını hep gururla mutlulukla takip ettik. İyi hekimliğinin yanı sıra, Batıgöz Sağlık Grubu’nu kurarak iş hayatında da başarılı olduğunu gösterdi Mehmet.

SIRA DIŞI, MÜTHİŞ BİR CERRAHTI

Ara sıra görüşmelerimizde kendisine ısrarla İstanbul’da bir şube açmasının çok iyi olacağını öneriyordum. Bunun üzerine 2016 yılında, Altunizade Şubesi’ni hayata geçirdi ve o yıldan itibaren birlikte çalışmaya başladık. Bu dönemden sonra Mehmet’i çok daha yakından tanıma fırsatım oldu. Abi ve kardeş olarak hem çalışma hem de sosyal hayatta çok mutlu anılarımız oldu. Birlikte girdiğimiz ameliyatlarda otuz sekiz yıllık bir göz cerrahı olarak tüm ameliyatlarını çok büyük bir keyif ile izledim. Zor vakalarımızı hep Mehmet’in geliş günlerine ayarlardık. O zor vakaları o kadar kolaymış gibi yapardı ki hayran olmamak elde değildi. Tek kelimeyle sıra dışı, müthiş bir cerrahtı.

ÖRNEK OLACAK TÜRDEN BİRİSİYDİ

Meslektaşları ile dayanışması, çalışanlarına karşı hepimizin tanık olduğu merhametli ve sevgi dolu yaklaşımı çoğu hekime ve iş verene örnek olacak türden birisiydi. Hani her zaman iltifat olsun diye söylenen bir söz vardır ya “Yeri doldurulamayacak.” diye. İşte bu söz, Mehmet’te tam olarak yerini bulmuştu. Mehmet bana “Canım abim, sen benim buradaki mazimsin.” derdi. Müthiş yeteneğinin yanı sıra, insani özellikleri çok yüksek, büyüklerine karşı da küçüklerine karşı da hem saygılı hem de sevgi doluydu. Mehmet, bu sevgi dolu insanlığı, centilmenliği ve üstün yetenekleri ile kimseye tenezzül etmeden, kimseye haksızlık etmeden, hakka ve hukuka saygılı, kendi kılıcıyla kendi imparatorluğunu kurmuş, son şövalyedir.

Nur içinde yat Memedim!

DOÇ. DR. UĞUR ÜNSAL

“CERRAHİLERDE GÖZ DOKULARINA SAYGI GÖSTERMEK İLK PRENSİBİYDİ”
Mehmet ağabeyimle hayatımın 18 yılını paylaşma olanağı buldum. 2003 yılında tayin olduğum İzmir Jandarma Dispanseri’nde görev yaparken cerrahilerimi gerçekleştirmek için gittiğim İzmir Hava Hastanesi’nde ilk tanışıklığımız başladı…

BİRLİKTE SÜREKLİ AMELİYATLARA GİRDİK

2004 yılında Batıgöz’ün ilk merkezi Çankaya Şubesinin açılışıyla birlikte yarı zamanlı olarak çalışmaya başladım. 2010 yılında askeriyeden emekli olduktan sonra tam zamanlı olarak çalışırken sürekli kendisiyle birlikte girerdik ameliyatlara. Ameliyat yapmaktan, özellikle komplike vakaları yapmaktan büyük zevk alırdı. Onu izleyen ve onu asiste eden bizler için de çok önemli fırsattı. Bu birlikteliği canlı cerrahi toplantılarına taşıdık. Cerrahi esnasında göz dokularına saygı göstermesi ilk prensibiydi. Gösterdiği saygının çok daha fazlasını postoperatif kontrollerde alırdı hasta memnuniyeti olarak.. Oftalmoloji dünyasındaki teknolojik gelişmeleri yakından takip ederdi. O’nun sayesinde ilk cihazları kliniğimizde kullanma fırsatı bulurduk. Mehmet ağabeyim; iyi bir insan, kardeşlerini koruyan, büyüklerine saygılı, hakkaniyetli bir patron, iyi bir eğitimciydi. O’nu anlatmaya kelimeler yetmez…

Bizlere kazandırdıkların için Allah razı olsun. Mekânı cennet olsun.

OPR. DR. HASAN ÇUBUK

“BATMAN AHTAPOT EVİ”
Mehmet Söyler’le 1996 yılında, Van Oftalmoloji Kongresi’nde Türkiye’nin en uç noktalarında doğmuş bireyler olarak yollarımız keşişti. İki çok farklı coğrafyadan; Güneydoğu’da, Batman’da geçen çocuklukla Batı’da, Marmaris’te geçen çocukluğun çeyrek yüzyıl süren arkadaşlığa dönüşmesiyle bir karma oluştu.

Erken yaşta babasının kaybı ile tüm ailenin sorumluluğunu üstlenerek geçirdiği zor yıllar, onu yaşamda devamlı çalışmaya zorlarken sosyal ilişkilerinde ve ticaret hayatında erken başarı kazanmasını sağlamıştı. Yirmi beş yıllık beraberliğimizde her zaman, her ortamda neşesini korusa da iç dünyasındaki bir hüznü hep yanında taşıdı. Sık hayaller kurardık. Bunların bir kısmını, özellikle Güney Amerika seyahatlerini neşe içinde gerçekleştirdik. Batman Ahtapot Evi hayalimiz ise yarım kaldı. Mehmet çok iyi bir deniz ürünleri aşçısıydı. Özellikle üç saati bulan ahtapot pişirmede, Yunan adalarında bile bulamayacağınız bir lezzet noktasına ulaşmıştı. Hayallerimize Karaburun tepelerinde bir ahtapot evi açmayı eklemiştik.

“Batman’dan her şey çıkar da niye ahtapot ustası çıkmasın?” derdik. Doğduğu yer olan Diyarbakır’da ise sabah saat 06:30’da ciğer yerken bile ahtapot evimiz ile kafa buluyorduk.

İÇ DÜNYASINI HAREKETLİLİĞİYLE ÖRTÜYORDU

Cerrahi branşlarda gerekli olan cesaret, kararlılık, problem çözümü gibi gerekli unsurları bünyesinde bulunduran arkadaşım çok özel bir cerrahtı aynı zamanda. Girişken kişiliği ile yurt içi ve yurt dışında sürekli yeni yatırımlara koşarken “Kendinden kaçmak için mi yapıyorsun?” diye takılırdım bazen. Geçirdiği ağır bir hastalık bile onu yavaşlatamadığı için ara sıra bu temposundan endişelenirdim ama iç dünyasındaki hareketliliğini, duygusallığını sanki dış dünyasındaki hareketlilikle örtmek isterdi. Müzikte yöresel sanatçılardan aldığı keyfi, caz, opera dinlerken de etrafına yansıtarak beni şaşırtırdı. Doğduğu coğrafyadan bile Şikago’da blues gezintilerine çıkabilirdi.

SENİN DÜŞLERİN HÂLÂ YAŞIYOR

Yelkene merak salmıştı, küçük uçaklar ile uçmayı ertelediği için hayıflanırdı. Kayak tatilini severdi. Denize, doğaya olan tutkusunu son yıllarda tam yaşayamadan aramızdan ayrıldı içinde çocuk barındıran duygusal arkadaşım. Bıraktığın emanet, çocukların ve doktor arkadaşların tarafından en iyi şekilde temsil ediliyor. Renktin benim için dostum, Çok acele ettin, Çok erken ayrıldın, Yine de seni anlayabiliyorum. İnsan düşlerinin öldüğü gün ölür, Senin düşlerin hâlâ yaşıyor.

Sevgi içinde, huzur içinde uyu dostum.

OPR. DR. LEVENT EMİROĞLU

“O, BİR DERYAYDI”
Tam 21 yıl öceydi. Fako cerrahisinin yeni yeni uygulandığı zamanlardı. “Güzelyalı Hava Hastanesi’nde iyi Fako cerrahisi yapan bir doktor var.” diye kulaktan kulağa duyulmuştu İzmir’de. Tanışmamızla birlikte hayat yollarımız kesişti. Ben de sivil tabip olarak hava hastanesine girdim ve birlikte çalıştık. Batıgöz’ün kuruluşu esnasında ve devamında hep birlikte olduk. Mehmet Söyler’ i anlatmak, ifade etmek büyük sorumluluk çünkü o bir deryaydı. Mesleki anlamda yeni çıkan teknikleri hemen uygulayıp önderlik yapardı. O, bizim camiada bir markaydı.

HEP KENDİ GİBİ OLURDU

Mehmet Söyler, ne zaman ameliyatta işler ters gitse hemen herkesin yardımına koşardı. O, siyah derin gözleri, sakin yumuşak sesi ile güven telkin ederdi. Bunları yaparken hiç kibirlenmezdi. Son derece alçak gönüllü bir insandı. Son model bir Mercedes’e de binerdi, belediye otobüsüne de. Lüks otelde de oturur, herhangi bir tozlu kaldırımda da. Hep kendi gibi olurdu. Onunla çalışan doktorundan sekreterine, teknik ekibinden temizlik personeline kadar herkes kendini bir aile üyesi olarak hissederdi.

DOPDOLU BİR HAYAT YAŞADI

Mehmet Söyler, Allah’ın kendisine vermiş olduğu yeteneği, zekâsı ve kocaman kalbi ile dopdolu bir hayat yaşadı. Yaptığı iyilikler yanına kâr olarak kaldı. Onun sayesinde evine ekmek götüren ve yardım ettiği birçok insanın duasının eksik olmadığını düşünerek kendisine Allahtan rahmet diliyorum.

Mekânın cennet olsun, kardeşim!

OPR. DR. MURAT DİREL

“GÖZ HEKİMİYSEM ONUN SAYESİNDEDİR”
Abimdi, hocamdı, motivasyon kaynağımdı, patronumdu. Bugün bir göz hekimiysem onun sayesindedir. 2011’de asistanlığımın ilk senesinde oftalmolojiyi bırakma kararı almıştım. Kendisiyle vedalaşmaya gittiğimde “Sen bu sıkıntıları kafana takma, uzman olup yanıma geleceksin, beraber çalışacağız.” dedi. Öyle de oldu. Kongrelerde canlı cerrahilerini izledikçe heyecanlanırdım. “Bir gün ben de seni izleyeceğim.” derdi.

KOCA BİR ÇINARDI

Kendisinin de sıkça dillendirdiği, Cumhuriyet’in armağanı olan fırsat eşitliğinin en güzel örneklerindendi. Çok kısıtlı imkânlardan filizlenerek koca bir çınar oldu. Tek başına bir okul gibiydi. Birçok göz hekiminin elinden tuttu, cerrahisinin inceliklerini öğretti. Kendisinden yardım isteyeni geri çevirmedi, bilgisini esirgemedi. Kendi gözlerini de emanet ettiği ve edebileceği cerrahlar yetiştirdi. Şiir gibi sihir gibi cerrahisini looptan izlemek büyük keyifti. Kemoterapi aldığı günlerde bile cerrahiden uzak kalmak istemedi. Hastalık sürecinde de yoğun temposuna devam etti. “Yoruluyorum artık Murat.” dediğinde “Ne olur, dinlen abi birazcık artık.” derdim ama duramayacağını bilirdim.

ASLANSANIZ KENDİNİZİ KAFESE KOYAMAZSINIZ

Hayat koşulları aslan gibi olmanızı gerektirdiyse kendinizi kafese koyamazsınız. Kanseri atlattı ama koşturmacası aldı bizden onu, kalbine yenik düştü. Daha yapacak çok projemiz, planlarımız vardı ama ömrü yetmedi. Her sözümde, hareketimde izi var. Vaka sırasında karşılaştığım zorlukları kendisinden öğrendiğim tekniklerle aşarken istemsizce gözlerimden süzülen yaşlarla rahmetle anarım. Biz ondan razıydık.

Allah da ondan razı, mekânı cennet olsun!

ZEYNEP SÖYLER

“SEN HEP BENİM İÇİMDESİN”
Babam, benim için baba, dost, bir yol arkadaşı ve daha sayabileceğim birçok kavramı somutlaştırıyordu. Küçükken her sabah, uyusam bile beni yanağımdan öpmeden işe gitmezdi. Bir gün acelesi olduğu için ben uyurken yanağımdan öpmeden gitmişti. Akşamında ona sormuştum: “Sen beni bu sabah öpmedin değil mi?” Babam şok yaşamış, “Evet, nasıl anladın?” diye sormuştu. Ona “Yanağımda sıcaklık yoktu.” demiştim. Babamın her dokunuşu, her sarılışı, her yanağımdan öpüşü kalbime bir sıcaklık veriyor ve beni ısıtıyordu. Babam, bu kadar yoğun bir iş adamı ve doktor olsa bile beni hiç ihmal etmezdi. 2015 yılında, birlikte bir Dubai seyahatimiz olmuştu. Baba ve kız ilk tatilimizdi ve benim hayatıma yer etti. Seyahatimizin son günü “Hadi gel, havuza girelim!” demişti. Birlikte inmiştik havuza. Kendisinin o zaman Sony marka yeni model bir telefonu vardı. Bana “Bak, bu telefon su geçirmez. Hadi gel, video çekelim su altında!” demişti. Ben de telefonun su geçirdiğini söyleyip suda kullanmaması gerektiğini ısrarla söyledim ancak kendisi tabii ki dinlemedi. İlk etapta telefonu aldı, suya bandırıp çıkardı ve “Bak, ben sana ne demiştim? Bu telefon su geçirmez.” demişti. Aradan 30 saniye bile geçmeden telefon ekranı kararmaya başlamıştı. Hemen sudan çıkıp telefonu çalkalayıp içindeki suyu atmaya çalışmıştı ancak maalesef fayda etmemişti. Havluyla silip görevlilerden yardım istemişti. Maalesef telefonu kurtaramadık ve bütün tatilini telefonsuz bitirmek zorunda kalmıştı.

Yine de “Hâlâ o telefon su geçirmez. Kesin bir yerde açık vardı, ondan oldu.” diye söylenmeye devam etmişti.

KENDİ BİLDİĞİNİ OKURDU

İş hayatının yanı sıra, özel hayatında da hep kendi bildiğini okuyan bir insandı. Şu an, bu güzel anımızı gülerek hatırlıyor olabilmek çok güzel. İyi ki benim babamdın iyi vardın ve hep olacaksın. Sen hep benim içimdesin. Seni çok seviyorum.

Huzur içinde uyu canım babam!

BÜLENT SÖYLER

“ONU HEP GÜZEL ANILAR İLE HATIRLAYACAĞIM”
Babalar, evlatlarının hayatlarında her zaman için özel bir yer tutar. Bu, birer evlat olarak bizler için de geçerli. Ben ve kardeşim çocukken babamızı pek sık göremezdik çünkü o her zaman yoğun bir çalışma temposunun içerisindeydi. Çocukluğumuzun ilk yıllarında, daha henüz İzmir Hava Eğitim Komutanlığı’nda göz hekimi olarak çalışırken ilk özel muayenehanesini ve hemen ardından bir grup meslektaşı ile beraber ilk göz merkezini kurdu. Bu, bir askeri hekim için sıra dışı ve zor bir durumdu. Zira bir yandan askeriyenin sıkı çalışma şartlarına uyum sağlamak, diğer yandan da kurduğu yapıyı ayakta tutmak zorundaydı ve bundan dolayı çok çalışması gerekiyordu. Bu yoğunluğunun içerisinde ailesi olarak onu haftanın sadece bir iki günü görebiliyorduk.

YOLUNU GÖZLERDİM

Askeri lojmanda yaşadığımız dönem, her akşam araba geçtiğinde balkona çıkar, babam olup olmadığına bakar, onun yolunu gözlerdim. Bu yoğun tempo, hava kuvvetlerinden emekli olduktan sonra da sürdü. Kurduğu yapının büyümesi ile beraber hem onu yönetmek hem de çok sevdiği hekimlik mesleğini devam ettirebilmek adına ciddi uğraş verdi, onu gördüğümüz zamanlar daha da azaldı ancak tüm bunlara rağmen ona olan bağlılığımız hiçbir zaman azalmadı. Zira onunla beraber geçirdiğimiz kısa zamanları hep dopdolu yaşamaya çalıştık, ailecek otuzdan fazla ülkeye seyahat ettik.

UNUTULMAZ SEYAHATLERİMİZ

Bu seyahatlerimiz içerisinde aklımda en çok yer edenlerden birisi de eski tıp ve oftalmoloji kitap koleksiyonum için Marburg’da bir sahafın yanına gittiğimiz zamandı. Ben sahaf ile evinde, tıp tarihi üzerine sohbet ederken o ve kız kardeşim, sahafın evinin bahçesindeki elma ağacından bir kucak dolusu kırmızı elma topluyordu. Dışarı çıktığımızda gördüğü manzara karşısında sahafın yüzündeki şaşkın ifadeyi hiçbir zaman unutmadım.
Bir diğer unutamadığım anı ise 2019 yılının bir Haziran akşamından. Ben daha o dönem Viyana’da eğitim görürken babam ve ben Giuseppe Verdi’nin “Aida” adlı operasını izlemiştik, hemen ardından da Avrupa’nın en büyük açık hava müzik festivali olan Donauinselfest’e gitmiştik. Bir gece içerisinde sanatın doruklarına çıkıp arkasından kendimizi salaş kıyafetli bir grup gencin arasında tekno müzik dinlerken bulmamızın babamda yarattığı kültür şokunun suratına yansıması paha biçilmezdi. O geceden sonra ne zaman festivalin adı bir sohbetimizde geçse babamın yüzünde her zaman ekşi bir ifade olurdu.

Babamla yapmayı en çok sevdiğimiz aktivitelerden bir tanesi de her yaz Şikago’ya gittiğimizde “Gyu-Kaku” adındaki meşhur Japon barbekü lokantasında tıka basa yemekti ki bu alışkanlığımızı hiçbir zaman için aksatmadık. Aklımda yer eden en unutulmadık ve güzel karelerden bir tanesi de gezi ekibimiz ile beraber Havana’dan Trinidad’a giderken bir okyanus kıyısında durup kokteyllerimizi yudumlarken gün batımını seyrettiğimiz andı. Cali’deki kahve tarlalarında yürürken emeklilik hayalleri üzerine konuşmalarımız, Kyoto’daki tapınaklara yaptığımız gezilerimizde yerli halk ile olan komik münakaşalarımız, Nevada’da çöl üzerindeki otoban seyahatlerimiz ve Viyana’daki kahve sohbetlerimiz geçirdiğimiz birçok güzel anıdan sadece birkaçı idi.

Onu hep bu güzel anılar ile hatırlayacağım.

Ophthalmology Life 40. Sayı