Geçen ay konferansını canlı izlediğim Robin Sharma hakkında “ Robin Sharma: En Büyük Risk, Risk Almamaktır ” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. O yazıda Sharma’nın bende bıraktığı izlenim ve düşüncelerimi başka bir yazıda tekrar ele alacağımı söylemiştim.
Yani, kendisini planlı bir strateji ile nasıl zekice konumlandırdığından, pazarladığından ve nasıl bu kadar ünlü (ve zengin) olduğundan; kısaca, yarattığı kişisel başarı hikayesinden bahsedeceğim.
Şimdi sizden ricam, önce o yazıyı bir hatırlamanız. Bakın bakalım, bu söylemlerde katılmadığınız tek bir şey var mı? Hatta daha önemlisi; “önceden bilmiyordum” dediğiniz tek şey?
Peki evrensel sayılabilecek doğruları yazarak ve (bunları) konferanslarda anlatarak nasıl ünlü olunur, para kazanılır?
Önce biraz tanıyalım Sharma ‘yı.
O Hintli bir ailenin çocuğu. 41 yaşında. Kanada’da yaşıyor. Boşandığı eşinden 2 çocuğu var.
Avukatlıkla başlamış kariyerine, sonradan her gün işe giderken mutsuz olduğunu anlayıp okuduğu felsefe kitaplarının da (en çok Gandhi’nin “My Experiments With Truth” kitabı) etkisiyle; Ben kimim? Benim gerçek değerlerim ne? Nasıl hatırlanılmak istiyorum? gibi sorulara cevaplar aradığı bu dönemde hayata bakış şeklini değiştirmiş ve kitap yazmaya başlamış.
İlk kitabı “Megaliving” bir yayınevinden değil, bir fotokopi dükkanından çıkmış. Daha sonra ikinci kitabı “The Monk Who Sold His Ferrari” (Ferrari’sini Satan Bilge) yine bir fotokopicide çoğaltılmış. Ancak bir gün bir kitapçıda şansı dönmüş. Kitabını mağaza içinde imza günü yaparak satabilmek için izin istediği kişi, çok büyük bir yayınevi olan HarperCollins’nin sahibi çıkınca Robin Sharma için de popüler olmanın kapısı aralanmış. Bugün kırkı aşkın ülkede, toplam 8 kitabı (altısı en çok satanlar listesinde bir numara olmuş) 33 dilde yayımlanmış ve halen milyonlarca satıyor.
Mütevazi bir kişi Sharma! Sitesinde yer alan kendi başarı hikayesini anlattığı dokümanında (kaynak göstermeksizin) kendi kendisini ; “kişisel ve organizasyonel liderlikte dünyanın en iyi uzmanlarından biri” ilan etse de, verdiği söyleşilerinin neredeyse tamamında şöyle diyor: “Ben guru değilim. Sıradan bir insanım. Kitap yazan, iki çocuk yetiştiren, konferanslarda konuşmalar yapan, workshop’lar düzenleyen biriyim sadece. Kendisi ile barışık ve gerçekçi, risk alan ve ses getiren işlere imza atan birisi olmak istiyorum.”
Robin bence kendini şöyle konumlandırıyor: “Ben sizlerden biriyim.” Kısaca söylediği bu. Bağırmadığı şey ise; “okuduklarımı, sonradan öğrendiklerimi iyi anlatarak güzel para kazanıyorum.”
Söylemlerinde her ne kadar “ para kazanmayı birinci öncelik yapmamak gerek” dese de, biraz araştırınca bu dediklerinin aslında onun için ne kadar “birinci” öncelik olduğunu anlıyorsunuz. Bunu anlamak için kendi web sitesinin satış odaklı tasarımına bakmanız bile yeterli.
Konferanslarda konuşma yapmak çok tatlı para kazandırır. Zor olan o seviyeye gelebilmek, konuşmacılık için davetleri alabilmek. Ondan sonra eğer ağzınız iyi laf yapıyorsa, biraz da deneyim kazandıysanız başarısız olmanız artık çok zordur. Olay tekrara döner.
Zor kısmı dediğimiz şey, yani “o seviyeye gelmek” hakkında konuşalım şimdi.
Özellikle kişisel gelişim, liderlik, girişimcilik, pazarlama ve satış gibi konularda çok para kazanan bir konuşmacı olmak için görebildiğim alternatifler yollar şunlar;
1.) Uzman olduğunuz konu hakkında kuvvetli bir geçmişiniz olacak. O konuyu profesyonel olarak icra ettiğiniz yıllar boyunca isminiz, bu kanıtlanmış başarılarla anılacak. Bu durumda, sadece neyi nasıl değiştirdiğinizi (satışları nasıl arttırdığınızı, girişimciliğe nasıl başladığınızı, organizasyonu nasıl adam ettiğinizi…) bile dünyanın her köşesinde defalarca dinleyecek insanlar var.
2.) Bir yeniliğe veya yönteme imza atmış olacaksınız. Akademik veya bilimsel; evrensel veya yerel… Kimsenin daha önce yapmadığı, sizinle hayat bulan ve diğer kişiler için anlam ifade eden bir şey.
3.) Kitap yazıp bunu pazarlamak. Biyografinizde kendinizden ?yazar? diye bahsedebilmek (ve rakamlar da iyiyse şu kadar sattı diye belirtebilmek) bu iş için nerdeyse olmazsa olmazların başında geliyor.
Robin Sharma için bahsettiğim maddelerden ilk ikisi uymasa da, sonuncu madde ona uyuyor.
Parlak konuşmacılar;
– Neleri nasıl başardıklarının yanında nerelerde başarısız olduklarını da (göstermelik bir cesaretle) anlatıp takipçilerinin sempatisini kazanırlar. [Evet bak, o da uzaydan gelme değil; bizden biri!]
– Seminerlerde “hadi şimdi ayağa kalkın, yanınızdakine sarılın, havaya sıçrayın, kendinizi alkışlayın, önünüzdeki kişinin omuzlarına masaj yapın, müzikle dans edin” gibi taktiklerle eğlendirme şemsiyesi altında havayı yumuşatıp bir kez daha sevgimizi kazanırlar. [Hmm, ne eğlenceli insan, ben de sıkılacağımı zannetmiştim!]
– Bol örnekler, hoş görseller… Gösteri yeridir konuşma yapılan platform. İşin kendisi de “show” işidir kısaca. [Valla ne dediği değil ama nasıl dediğini unutmam uzun süre!]
Parlak konuşmacı Robin Sharma?da benim en çok sorguladığım özelliklerinden biri ? samimiyeti. ? Sahneye gelişi, sahnedeki duruşu, tarzı ve tepkileri? Bana her şeyi ezberlenmiş ve olması gereken davranışlarmış gibi geldi. Yüzündeki gülümsemesi yine kalpten gelen bir gülümseme değildi sanki, olması gereken gülümsemeydi?
Söylemleri ise kusursuz. Anlattıklarının arasında “tartışmaya açık” neredeyse hiçbir şey yok. O kadar doğru ve o kadar “evet, evet” denilecek şeyler ki, sorgulama ihtimaliniz pek kalmıyor. Yani maksimum popülist bir yaklaşım, sıfır kabullenilmeme riski.
Şimdi biz para ve zaman harcayıp böyle bir konferansa gidip bilinen şeyleri tekrar (ancak bir yabancıdan, hele de Ferrari?sini satan bir bilgeden!) duyduğumuzda mutlu oluyorsak, bunu sorgulamak bize bir şeyler kazandırabilir.
Tamamen satış odaklı sitesinde blog bölümü de var. Fikir alışverişine giremediğiniz veya yorum bırakamadığınız yazılar var ancak adı blog! Son yazısına bir göz attım. “Hani herkes geçmişi veya geleceği değil, anı yaşa der ya, geçmişte hatırlanacak güzel şeyler varsa onları yaşamak bence ok’dir” diyor kısaca. Çok etkileyici değil mi? Sanırım siteyi güncel tutma uğruna blog adı altında yazdığı yazılarda konu sıkıntısı çekiyor!
Blog demişken, Myspace’de de bir profiline rastladım. Kendi ağzından yazmış:
“Benim misyonum kişi ve organizasyonların dünya sınıfına (world-class) gelmelerine yardımcı olmak. Konuşmacılık, yazarlık ve liderlere koçluk yapan biri olarak binlerce kişiyle ve düzinelerce Fortune 500 firmasıyla çalıştım. Ben, kendim de bir liderim …” diyip sonrasında kitap satışlarından bahsetmiş. Sonra da İsrail Başbakanı Shimon Peres’den tutun da, şarkıcı Ricky Martin ve Amerika Futbol Ligi’ndeki (NFL) futbolculara kadar kimin onun kitaplarını okuduğuna kadar. Bu arada Jon Bon Jovi’nin de Ferrasi’ni Satan Bilge kitabına hayranlık duyduğuna dair dedikodular alıyormuş! [Unutmadan; Myspace bir blog topluluğu ancak burada onun blog yazıları yok, sadece kendi ağzından yaptığı reklama rastlıyorsunuz.]
Gittiğim konferansın aralarında imza dağıtıp bayan ağırlıklı izleyicilerle bol bol resim çektirdi. Robin’e ulaşamayanlar da, genç yaşlardaki bir asistanından Robin’in ne kadar harika bir kişi olduğunu, tüm dünyada ne kadar çok sevilip talep gördüğünü ve onu isterlerse kendi şirketlerine ne kadar kolayca konuşmacı veya koç olarak çağırabileceklerini anlatıyordu.
Bu arada Robin Sharma sudan ucuz. Gerçekten. Benzer ündeki, kitapları best-seller olmuş diğer popüler konuşmacılar günlük en az 50-60 bin dolardan kapıyı açarken, Robin’in bir konuşmacılar bürosunun sitesi aracılığı ile 5-10 bin dolar arasında bir ücret istediğini gördüm. Başka bürolardaki fiyatı da ortalama 10-15 bin dolar civarında. Yani kendi piyasasındaki fiyatların yaklaşık beşte birine bu dünyaca meşhur bilgeyi toplantı odanıza alıp tüm gün dinlemek mümkün.
Daha az uyuyup gün içerisinde kendine kazandığı ilave vakitle Robin “ucuza konuş, ulaşılır ol, sürekli gündemde ol” stratejisini seçmiş. Gerçekten de, Google’da arama yaptığınızda Sharma’nın yeryüzünde neredeyse söyleşi yapmadığı dergi, gazete kalmadığını görüyorsunuz. Her ne kadar her yerde aynı şeyleri söyleyip kendini tekrar etse de, sanki medya “ben de onunla bire-bir görüştüm” diyebilme yarışı içinde.
Örneğin Türkiye’ye geldiğinde Alem dergisine de bir röportaj verdi. Evet, bizim daha çok sosyete dergisi diye bildiğimiz, kimin nerede kimle görüldüğü, ne kıyafet giydiği haberleri ile dolu Alem’in 11 Ekim sayısının en son sayfalarında yer alan bu söyleşinin de esasında diğer gazete ve dergilere verdiklerinden bir farkı yok.
Alem Dergisindeki yazıda ilgimi çeken iki yer var.
Birincisi; röportajın yapıldığı mekan olan Hilton Oteli’nde Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül ile karşılaşmışlar. Söyleşiyi yapan (benim de önceden tanıdığım ve sevdiğim bir arkadaşım olan) Şeyla Ovadiya, Robin’i Sarıgül’le tanıştırmış ve birlikte sohbet etmişler.
Sharma bakın Mustafa Sarıgül için ne diyor:
“Kendisinden çok etkilendim. Siz de duydunuz, insanlara, halka yakın olmanın, onlarla bütünleşmenin ne kadar önemli olduğunu belirten sözlerini. Oldukça içten, çok yüksek bir enerji ve potansiyele sahip ve hedeflerini doğru tanımlamış bir insan izlenimi bıraktı bende. Kendisinin liderlik vasıflarının oldukça yüksek olduğunu düşünüyorum.”
Sonrasını tahmin edin!
Robin Sharma, Mustafa Sarıgül’den Lütfi Kırdar’da kendisi için düzenlenecek bir seminer sözü almış!
İlgimi çeken ikinci nokta ise,
“Danışmanlık verdiğiniz Türk firmalar da var mı?” sorusuna; “Yeni başlıyoruz. Türkiye’de henüz iki konuşma yaptım ve birçok şirketten görüşme teklifi aldım.” Ardından başka bir yerde de Türk insanını ne kadar sıcak kanlı bulduğundan, İstanbul’u ne kadar muhteşem bir şehir olarak gördüğünden bahsedip “İstanbul’a kesinlikle tekrar tekrar düzenli olarak gelmeyi planlıyorum; hatta bir ev bile almayı düşünebilirim burada!” demiş.
Türkiye’deki ilk danışmanlığına Mustafa Sarıgül’le başlayacağını düşündüğüm Robin Sharma’nın yakın gelecekte gazetelerde boy boy fotoğraflarını görmeye hazırlanalım. Hele son konferansta bayanların karizmatik konuşmacıya olan ilgisini gördükten sonra; burada hayırlısı ile bir Türk hanımla dünya evine girmesi de süpriz karşılanmamalı. Belki de Alem muhteşem bir öngörü ile bunu hepimizden önce görüp söyleşisini yaptı. Bundan sonra da “Robin Reina çıkışında gazetecilerden kaçamadı” haberlerini okur, ondan danışmanlık alan güzide liderlerimiz ve şirketlerimizle gurur duyarız.
Özetlemek gerekirse; ortada yaratılmış kişisel bir başarı hikayesi var mı? Cevap kesinlikle “ evet .” Eğer insanların zaten kabullendiği doğruları tekrar tekrar duyma ihtiyacı varsa, işte bu ihtiyacı görüp, attığı her adımı (kitaplarından, konferanslarına; kıyafetinden, kendine biçtiği fiyata kadar) buna göre planlayıp hayata geçirmek ciddi bir “başarıdır.”
Lezzetli bir yaprak sarması yapmak da…
Bayramınız kutlu olsun!