İçindekiler
GİRİŞ
Bu çalışmanın ilk bölümünde Türk Borçlar Kanununda düzenlenen ceza koşulunun niteliği, özellikleri, türleri ile zarar ve kusurla olan ilişkisi incelenmiş ardından ceza koşulunun indirilmesi konusuna değinilmiştir. İkinci bölümünde ise ceza koşulunun indirilmesi konusu tacirler özelinde ele alınmıştır. Çalışmada Yargıtay’ın konulara ilişkin yaklaşımına da yer verilmiştir.
CEZA KOŞULU (SÖZLEŞME CEZASI)
GENEL OLARAK
1.Kavram
Türk Borçlar Kanunu’nun 112. maddesine göre borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse borçlu, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür. Alacaklının tazminat talebinde bulunabilmesi için zararı ispat etmesi gerekir. Kanun, ispat yükümlülüğüne ilişkin bu zorlukla karşılaşmak istemeyen alacaklılar için zararı ispat şartına bağlı olmayan bir yaptırımın sözleşme ile borçluya kabul ettirilmesi imkânını getirmiştir. Borçlunun borcunu ihlal etmesi halinde alacaklıya ödemeyi kabul ettiği cezaya yönelik anlaşmaya ceza koşulu denir [1] .
Ceza koşulu TBK’nın m.179-182 hükümleri arasında düzenlenmiştir.
2.Hukuki Niteliği
Ceza koşulu geciktirici şarta bağlı bir edim borcudur. Ceza koşulunun kaynağı ise mevcut bir borç ilişkisine bağlı bir ek ceza taahhüdüdür.
Bir asıl borcun ifasına ilişkindir bu sebeple de asıl borcun kaynağı olan sözleşmenin bir hükmü şeklinde bu sözleşme içerisinde yer alır ya da ayrı bir anlaşma ile kabul edilir.
3.Ceza Koşulunun Özellikleri
a ) Kural Olarak Her Türlü Borç İçin Kararlaştırılabilir.
Ceza koşulu gerek sözleşmeden doğan gerek haksız fiilden doğan gerekse de sebepsiz zenginleşmeden doğan her türlü geçerli ve ifa edilmemiş borç için kararlaştırılabilir.Şarta bağlı borçlar için de ceza koşulu kararlaştırılabilir. Eksik borç türlerinden olan zamanaşımına uğramış bir borç için ve ahlaki görevin ifası niteliğindeki bir borç için de ceza koşulu kararlaştırılabilir. Fakat yine birer eksik borç türü olan evlenme tellallığından doğan borçlar ve kumar borcu için ise ceza koşulu kararlaştırılamaz.
Borcun konusu verme, yapma ya da yapmama borcu olarak her türlü edim olabilir. Açıklamada bulunma borçları için dahi ceza koşulu kararlaştırılabilir.
Kanun bazı borçlar için ceza koşulu kararlaştırılmasını yasaklamıştır. Örneğin tüketici sözleşmelerinde tüketici aleyhine ceza koşulu kararlaştırılması “haksız şart” olarak geçersiz sayılacağı gibi konut ve çatılı işyeri kiralarında kira bedelinin zamanında ödenmemesi hali için de ceza koşulu kararlaştırılamaz.
TBK m.260/2 hükmünde görüleceği üzere [2] kanun ceza koşuluna sınır getirebilir.
Ceza koşulunun bağlı olduğu ana borca kefil olan kişinin cezadan da sorumlu olacağı kararlaştırılamaz, bu yöndeki anlaşmalar hükümsüzdür.
b)Her türlü edim ceza olarak kararlaştırılabilir.
Ceza koşulu genellikle bir miktar para şeklinde kararlaştırılsa da bu bir zorunluluk değildir. Para dışında bir şeyin verilmesi ya da bir yapma edimi ceza koşulu olarak kararlaştırılabileceği gibi ekonomik bir değeri olması koşuluyla bir yapmama edimi de kararlaştırılabilir. Ancak edim kanuna, ahlaka, kişilik haklarına aykırı nitelikte olamaz.
c)Fer’i (Bağlı) niteliktedir.
Ceza koşulu fer’i bir borçtur. Bağlanmış olduğu asıl borcun akıbetine tabidir. TBK m.182/2’ye göre “Asıl borç herhangi bir sebeple geçersiz ise veya aksi kararlaştırılmadıkça sonradan borçlunun sorumlu tutulamayacağı bir sebeple imkânsız hâle gelmişse, cezanın ifası istenemez. Ceza koşulunun geçersiz olması veya borçlunun sorumlu tutulamayacağı bir sebeple sonradan imkânsız hâle gelmesi, asıl borcun geçerliliğini etkilemez.”
Geçersiz bir borç için kararlaştırılmış olan ceza koşulu da buna bağlı olarak geçersiz olur. Asıl borcun kaynağı olan sözleşme iptal edilmişse buna bağlı olan ceza koşulu da hüküm ifade etmez. Asıl borç geçerli olmakla beraber sonradan ortadan kalkmışsa ceza koşulu da bu borca bağlı olduğundan ortadan kalkar. Sözleşmeden dönüldüğü takdirde de ceza koşulu ortadan kalkar; meğer ki ceza koşulunun sözleşmeden dönülme halinde de istenebileceği kararlaştırılmış olsun. Sözleşmenin feshi halinde ise fesih beyanından önceki bir tarihe ilişkin ihlal edilmiş olan borçlar için ceza koşulu talep edilebilirken bildirimden sonra meydana gelen bir olaya dayalı olarak talep edilmez.
Asıl borcun kaynağı olan sözleşme için bir geçerlilik şekli söz konusu ise ceza koşulu da bu şekil şartına uygun olarak kararlaştırılmış olmalıdır.
Asıl borç zamanaşımına uğramışsa borçlu zamanaşımı def’ine, asıl borca ilişkin karşı edim ödenmemişse ise ödemezlik def’ine sahiptir. Borçlu böyle bir savunma hakkına sahip olduğu için ifadan kaçınıyorsa ceza koşulunun ödenmesi de istenemez.
Ceza koşulu asıl borca bağlı olsa da bunun tersi geçerli değildir; asıl borç ceza koşuluna bağlı değildir. Bu sebeple asıl borç geçerli ise ceza koşulunun geçersiz olması ya da ortadan kalkmış olması asıl borcun geçersizliğini etkilemez.
“Mahkemece, tüm dosya kapsamına göre; sözleşmenin 27.06.2013 tarihinde kurulup 17.08.2015 tarihine kadar yürürlükte kaldığı, ürün alım taahhütnamesine göre ilk 3 yıl asgari 4544 ton, 4 ve 5. yıl asgari 5568 ton ve anlaşma süresi boyunca 24.768 ton ürün alınmasının kararlaştırıldığı, eksik alınan ürün karşılığı ton başına 20 USD’nin Türk Lirası karşılığının kâr mahrumiyeti olarak ödeneceğinin hüküm altına alındığı, davacının bilirkişi tarafındanincelenen kayıtlarda borç ya da alacağın bulunmadığı, cezai şartın amacının borçluyu borca uygun davranmaya sevk etmek olup, asıl borcun yokluğu halinde cezai şartın olamayacağı, fer’i bir borç olması nedeniyle takip edilen yılda henüz bayiye mal vermeden önce ceza koşulu ile ilgili ihtirazı kayıt bulunmadan davalıya mal satışına devam ettiği, her yıl sonunda bir önceki yıla dair ceza koşulunun istenebilmesinin, takip eden yılda henüz ifaya başlanmadan önce çekince koşuluna bağlı bulunup, bu çekince olmaksızın ifaya devam edilmesi karşısında davacının cezai şart isteminin yerinde görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.” Yargıtay 2021 tarihli kararında [3] Asliye Ticaret Mahkemesinin verdiği bu kararda [4] bir isabetsizlik olmadığına karar vermiştir.
TBK m.179/1’e göre “Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilir.” Hükümden de anlaşılacağı gibi ceza koşulunun bu türünde ceza koşulu asıl borcun ifasına ek olarak değil, asıl borçtan vazgeçilerek asıl borcun yerine istenebilir. Alacaklının ifa yerine cezayı seçebilmesi için ifanın usulüne uygun olarak kendisine teklif edilmemiş olmaması gerekir, bu nitelikte bir teklif kendisine sunulana kadar alacaklı ifa yerine cezayı seçebilir. Alacaklı bir kez cezayı talep ettikten sonra artık bundan geri dönüp de ifayı talep edemez.
TBK m.179 hükmünün aksi kararlaştırılabilir böylece taraflar hem ifanın hem de cezanın talep edebileceği noktasında anlaşabilirler.
“…sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi hâlinde ödenmek üzere cezai şart vaad edilmiş ve aksi de sözleşmede öngörülmemiş ise alacaklı ya sözleşmenin ifasını ya da cezai şartın ödenmesini isteyebilir. Seçimlik cezai şartta alacaklı seçimlik bir yetkiye sahiptir. Buna göre o şartın gerçekleşmesi yani borçlunun asıl edimi hiç veya gereği gibi ifa etmemesi durumunda ya asıl edimin ifasını ister ya da bundan vazgeçerek cezai şartın ödenmesini talep eder. Seçimlik cezai şartta alacaklı hem asıl edimin ifasını hem de cezai şartın ödenmesini isteyemeyecektir. Örneğin, satıcının sattığı malı teslim etmemesi hâlinde alıcının mal yerine 100.000TL ceza koşulu isteyebileceği kararlaştırılmışsa, alıcı ister malın teslimini, isterse ceza koşulunu isteyebilir. Görüldüğü üzere burada seçimlik bir hak söz konusu olup, alacaklı ancak ya asıl borcun ifasını ya da ceza koşulunun ödenmesini isteyebilir; alacaklı aynı anda hem asıl borcun ifasını hem de ceza koşulunun ödenmesini kural olarak isteyemez. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, asıl borcun sonraki imkânsızlık nedeniyle ifâ imkânının ortadan kalkması hâlinde, alacaklıya tanınmış olan bu seçim hakkı bir anlam ifade etmez. Asıl borcun ifası imkânsız olduğunda, alacaklı koşulları varsa yalnızca tazminat isteme hakkına sahip olur. Buna göre alacaklı, ya zararının tazmin edilmesini ya da ceza koşulunun ödenmesini ister.
Buradaki “seçimlik” ifadesinden, ceza koşulu ile asıl borç arasındaki ilişkinin, seçimlik borçlarda yer alan birden çok edim arasındaki ilişkiye benzediği sanılmamalıdır. Asıl borç ile ceza koşulu arasında gerçek anlamda bir seçimlik borç ( alacak ) ilişkisi söz konusu olmayıp, yalnızca alacaklıya tanınmış bir seçim hakkı söz konusudur. Bunun önemi şu noktada ortaya çıkar: Borçlu asıl borcun ifasıyla yükümlü olmakla birlikte, alacaklı asıl borcun ifasından vazgeçerek ceza koşulunun ödenmesini istediğini borçluya bildirebilir. Borçlu ceza koşulu kendisinden istenmedikçe yalnız asıl borcu ifa edebilir. Bu seçim hakkı, teknik anlamdaki seçimlik borçtan ( alacaktan ) farklıdır.” [5] Yargıtay asıl borcun sonraki imkânsızlık nedeniyle ifa imkânının ortadan kalkması hâlinde, alacaklıya tanınmış olan bu seçim hakkının bir anlam ifade etmeyeceğini bu durumda alacaklının, ya zararının tazmin edilmesini ya da ceza koşulunun ödenmesini isteyebileceğini ifade etmiştir.
Yukarıda verilen kararda Yargıtay’ın da açıkladığı gibi burada bir seçimlik borç ilişkisi söz konusu değildir; yalnızca alacaklıya bir seçim hakkı tanınmıştır. Bu sebeple borçlu asıl borcun ifasıyla yükümlüdür; ceza koşulu kendisinden talep edilmedikçe yalnızca asıl borcu ifa edebilir.
TBK m.179/2’ye göre “Ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir.” Ceza koşulu ifanın sözleşmede kararlaştırılmış olan yerde veya zamanda yapılmaması halleri için öngörülmüşse alacaklı hem ifayı hem de cezayı talep edebilir. Bu kural da emredici nitelikte olmadığından taraflar ifa ya da cezadan yalnızca birinin talep edilebileceğini kararlaştırabilirler.
Ceza muaccel hale gelince bunun asıl borçla birlikte istenebildiği hallerde, ceza ödeme borcu alacağın devri ya da asıl borcun başkasına geçmesiyle yeni borçluya ya da yeni alacaklıya kendiliğinden geçmez. Bu hususta ayrıca anlaşılması gerekir [6] .
Alacaklının ceza koşulunu talep edebilmesi için ifayı çekince koymadan kabul etmemiş olması gerekir. Bu sebeple alacaklıen geç ifa sırasında cezayı da talep etmelidir veya da ifayı kabul ettiği sırada cezayı talep etme hakkını saklı tuttuğunu borçluya bildirmelidir. Aksi takdirde alacaklının ceza tutarını talep hakkı kesin surette sona erer.
İfa ile birlikte istenebilen ceza muaccel olduktan sonra ifa imkânsızlaşmışsa alacaklı hem cezayı hem de zararını talep edebilir. Alacaklı borçlunun temerrüde düşmesi üzerine sözleşmeden dönmüşse sözleşmede yer alan tüm hükümler geçmişe etkili olarak ortadan kalkar ve ceza da talep edilmez fakat taraflar bunun aksini kararlaştırabilirler.
“İfaya eklenen cezai şart; 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 179/II. maddesinde ( 818 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 158/II. ) ‘Ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir’.
Bu hükme göre, borçlunun borca aykırı davranışı halinde, alacaklı hem aynen ifayı, hem de kararlaştırılan cezanın ödenmesini talep edebilecektir. Bu nedenle, burada ceza koşulunun aynen ifaya ilave olarak ( kümülatif ) talep edilebilmesi olanaklıdır. Seçimlik ceza koşulundan farklı olarak, alacaklı ya aynen ifayı ya da cezayı talep etmek zorunda bırakılmamıştır. Alacaklı burada her ikisini de talep yetkisine sahiptir.
Borçlunun borca aykırı davranışı halinde alacaklının ifaya ek olarak talep ettiği alacak bir ceza koşulu alacağı ise, zarar koşulunu gerektirmez. Alacaklı borca aykırılık nedeniyle bir zarara uğramasa bile ifaya ek olarak ceza koşulu talep edebilir. İfaya eklenen ceza koşulu zarar koşulunu gerektirmez.” [7]
“İfaya ekli cezai şartın istenebilmesi için sözleşmede açıkça kararlaştırılmış olmadıkça gecikmiş ifanın çekincesiz olarak kabul edilmemesi gerekir. Aksi hâlde cezai şartı isteme hakkı düşer. Gecikmiş ifadan önce keşide edilen ihtarla gecikme cezası isteme hakkı saklı tutulmuş, sözleşmede cezai şart talep edebilmek için ihtirazı kayda gerek olmadığı kararlaştırılmış ise ya da ifadan önce alacaklının bu hakkını saklı tuttuğu anlamına gelecek davranışları mevcut ise sonradan yapılan teslimde çekince konulmamış olsa dahi cezai şart isteme hakkı düşmez, talep edilebilir.
Cezayı isteme hakkının saklı tutulması ( çekince, ihtirazı kayıt ), yenilik doğuran bir irade beyanı olup, ifa anında açıkça yapılmalıdır. Saklı tutma, teslim-kabul tutanağına düşülecek bir kayıtla veya ifayı kabulden önce yapılacak yazılı bildirimle yahut iş bedelinin ceza alacağı kesilerek ödenmesi gibi buna delalet eden bir eylem veya işlem ile gerçekleştirilebilir.
Açık feragat ise, borçluya yöneltilen ve varması gereken bir irade beyanıyla veya sözleşmeye önceden ifanın çekincesiz kabul edileceğine ilişkin bir hükmün konulmasıyla olur. Bazen de, çekincenin varlığı bazı koşulların gerçekleşmesine bağlanabilir.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut uyuşmazlık irdelendiğinde, davaya konu taşınmazlar ihtirazı kayıt ileri sürülmeksizin, diğer bir deyişle bu hak saklı tutulmaksızın teslim alınmış olduğundan, artık yükleniciden cezai şart talep edilemez ve bu husus hâkim tarafından re’sen dikkate alınır.” [8] Yargıtay gecikmiş ifanın, cezayı talep hakkı saklı tutulmadan kabul edilmemesi gerektiğini aksi hâlde ceza koşulunu isteme hakkının düşeceğini belirtmiştir. Yüksek mahkemeye göre bu husus hâkim tarafından re’sen nazara alınacaktır.
TBK m.179/3’e göre “Borçlunun, kararlaştırılan cezayı ifa ederek sözleşmeyi, dönme veya fesih suretiyle sona erdirmeye yetkili olduğunu ispat etme hakkı saklıdır.”
Esasen dönme cezası bir ceza koşulu türü değildir. Kural olarak taraflardan biri sözleşmeyi tek taraflı olarak ortadan kaldıramaz. Fakat taraflar her iki tarafın ya da taraflardan birinin belirli bir bedel karşılığında serbestçe sözleşmeden dönmesini kararlaştırabilirler. Ödenecek olan bu bedel “dönme cezası” olarak kabul edilmektedir. Dönme cezasını diğer ceza koşullarından ayıran özelliği bu cezanın herhangi bir borç ihlali olmadan ödenerek sözleşmenin sona erdirilebilmesine imkan sağlamasıdır.
Kararlaştırılmış olan cezanın ceza koşulu mu yoksa dönme cezası mı olduğu noktasında uyuşmazlık meydana gelirse karine öngörülen cezanın, ceza koşulu olması olduğundan cezanın dönme cezası olduğunu ispat yükü iddia edenin üzerindedir.
Eğer taraflardan biri için kanundan doğan bir sözleşmeden dönme hakkı mevcutsa artık dönme cezası ödenmek zorunda değildir.
Hâkimin dönme cezasını indirip indiremeyeceği doktrinde tartışmalıdır [9] .
Ceza koşulunun talep edilebilmesi için borçlunun borca aykırılıkta kusurlu olması gerekmektedir. Kusurun miktarı ise önemli değildir. Hafif ihmal dahi ceza koşulunun talep edilebilmesi için yeterlidir. Kusurun ispatı noktasında ise alacaklının borcun ihlal edilmiş olduğunu ispat etmesi yeterlidir; ayrıca borçlunun kusurlu olduğunu ispat etmesi gerekmez. Kusursuzluğunu ispat etmesi gereken borçludur.
Taraflar borcun ifa edilmemesinin kusura dayanmadığı hallerde de ceza koşulu istenebileceğini kararlaştırabilirler.
Cezanın ödenmesi için alacaklının zarara uğramış olması gerekli değildir. Zira TBK m.180/1’de de bu husus açıkça belirtilmiştir. Hükme göre “Alacaklı hiçbir zarara uğramamış olsa bile, kararlaştırılan cezanın ifası gerekir.”
“Borçlu cezai şart ödemeyi taahhüt etmişse, artık alacaklı herhangi bir zarara uğradığını iddia etmek veya zararının şümulünü ispat etmek zorunda kalmadan, tazminat elde etmek imkanını bulacaktır. Zira cezai şart borcun ihlali halinde verilmesi gereken, önceden kararlaştırılmış kesin miktarlı ( maktu ) bir tazminattır.” [10]
Ceza koşulu ödenen durumlarda alacaklının uğradığı zarar için ayrıca tazminat isteyebilmesi yalnızca zarar miktarı ceza koşulunu aşıyorsa mümkündür. Cezayı aşan zararın tazmini noktasında genel hükümlerden ayrılan bir düzenleme yapılmıştır; bu halde borçlunun kusurlu olduğunu alacaklı ispatlayacaktır. Fakat bu düzenleme kusursuz sorumluluk hallerinde uygulanmaz; bu durumlarda cezayı aşan zararın tazmini için de borçlunun kusuru aranmaz.
TBK m.182/3’e göre “Hâkim, aşırı gördüğü ceza koşulunu kendiliğinden indirir.” Ceza koşulunun aşırılığına her somut olayın özelliklerine ve hakkaniyete göre hâkim karar verir. Hâkim aşırı olduğuna kanaat getirdiği ceza tutarını uygun bir sınıra indirmelidir; karar verirken alacaklının edime yönelik menfaatini, tarafların ekonomik durumunu, borçlunun eylemlerini dikkate almalıdır. Ceza tutarının uğranılan zarardan fazla olması tek başına indirim sebebi değildir. [11]
Hükmün lafzından da anlaşıldığı gibi hâkimin yetkisi ceza tutarını indirmeye yöneliktir. Hâkim ceza koşulunu tamamen ortadan kaldıramayacağı gibi ceza olarak kararlaştırılmış edimin yerine farklı nitelikteki bir edimin gerçekleştirilmesi yönünde de bir karar veremez. Ancak indirilmesi gereken edim bölünemez nitelikte ise hâkim bu edim yerine uygun bir miktar para ödenmesine karar verebilir.
Hâkim ceza koşulunun indirilmesine kendiliğinden karar verebilecekse de bu yetkisini ceza koşulunun muaccel hale gelmiş olması halinde kullanabilir. [12]
Ceza alacaklıya ödendikten sonra indirim yapılıp yapılamayacağı noktasında doktrinde görüş ayrılığı vardır. Baskın görüşe göre ifa geçerli bir irade ile yapılmışsa artık indirim talep edilemeyecektir. Aksi görüşe göre ise cezanın ifasından sonra indirim ve kısmi iade talebiyle hâkime başvurabilir; bu görüşü savunan yazarlara göre böyle bir ihtimalde hâkimin daha sıkı bir değerlendirme yapması gerekmektedir. [13]
“Cezai şart miktarının fahiş olup olmadığı belirlenirken, tarafların ekonomik durumları borçlunun ödeme gücü, alacaklının asıl borcun ifa edilmesi halinde elde edeceği yarar ile cezai şartın ödenmesinin sağlayacağı yarar arasındaki makul ve adil ölçü, sözleşmeye aykırı davranılması yüzünden alacaklının uğradığı zarar, borçlunun borcunu yerine getirmemek suretiyle sağladığı yarar, borçlunun kusur derecesi ve borca aykırı davranışının ağırlığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır. Cezai şarttan makul oranda indirim yapılabileceği Yargıtay uygulamalarında kabul edilmektedir.” [14] Bu kararda ceza miktarının aşırılığını değerlendirirken Yargıtay’ın hangi kriterleri baz aldığı görülmektedir.
“Hâkim, cezanın aşırı olup olmadığını, hakkaniyet ölçülerini aşıp aşmadığını araştırırken, özellikle, borca aykırı davranış nedeniyle alacaklının uğradığı zararı, borçlunun kusur derecesini, alacaklının ortak kusurunu ve tarafların ( özellikle borçlunun ) ekonomik durumunu dikkate alır. Bu unsurlar dikkate alındığında, alacaklının uğradığı zarar ile kararlaştırılan ceza arasında hakkaniyet ölçüleri ile bağdaşmayan açık bir nispetsizlik varsa ceza indirilir. Cezaî şartın aşırı olup olmadığı değerlendirilirken, cezaî şartın amacının alacaklının durumunu iyileştirmek olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Kararlaştırılan ceza indirilirken, her hâlde, alacaklının müspet zararını karşılamak için genel kurallara göre isteyebileceği tazminat miktarının üstünde kalınmalıdır. Aşırı olan cezaî şartın indirilmesi olanağı, zayıf durumda bulunan borçlunun sömürülmesini önlemeye yönelik, kamu düzenine ilişkin bir kuraldır. Bu nedenle, borçlunun “indirilme olanağından önceden feragati” geçersizdir.” [15] Yargıtay bu kararında bir üst kararda da belirttiği kriterlere ek olarak ceza koşulunun amacının alacaklının durumunu iyileştirmek olduğu bu sebeple ceza indirilirken alacaklının müspet zararını karşılamak için genel kurallara göre isteyebileceği tazminat miktarının üstünde kalınması gerektiğini ifade etmiştir. Yine aynı kararda Yüksek Mahkeme aşırı olan ceza koşulunun indirilmesi olanağının zayıf durumda bulunan borçlunun sömürülmesini önlemeye yönelik, kamu düzenine ilişkin bir kural olduğunu ve bu nedenle de, borçlunun indirilme olanağından önceden feragatinin geçersiz olacağını belirtmiştir.
Yukarıda ifade edildiği gibi kural aşırı tutardaki ceza koşulunun uygun bir miktara indirilmesi olmakla birlikte bu kurala tacirler açısından bir istisna getirilmiştir. Türk Ticaret Kanunu m.22’ye göre“Tacir sıfatını haiz borçlu, Türk Borçlar Kanununun 121 inci maddesinin ikinci fıkrasıyla 182 nci maddesinin üçüncü fıkrasında ve 525 inci maddesinde yazılı hâllerde, aşırı ücret veya ceza kararlaştırılmış olduğu iddiasıyla ücret veya sözleşme cezasının indirilmesini mahkemeden isteyemez.”Görüldüğü üzere TTK, ticari işlerde tacir sıfatına haiz olan borçlu aleyhine konulmuş olan ceza tutarının indirilemeyeceğini düzenlemiştir. Kanun koyucu tacirin ticari işletmesine ilişkin faaliyetlerinde basiretli davranıp üstleneceği yükümlülüklerin sonuçlarını tartarak hukuki işlemlerde bulunacağını kabul ettiğinden dolayı taciri TBK’nın koruyucu hükümlerinin dışında tutmuştur.
Hükmün uygulanabilmesi için ceza koşulunun kaynağı ticari bir borç olmalıdır. Ancak bu yeterli değildir; buna ek olarak cezayı ödemekle yükümlü olan kişinin tacir veya TTK m.12/3 [16] uyarınca tacir gibi sorumlu tutulan bir kişi olması gerekir. Borçlu tacir ya da tacir gibi sorumlu tutulan kişilerden değilse ceza koşulunun kaynağı olan borcu doğuran işlem ticari nitelikte olsa dahi ceza tutarının indirilmesi talep edilebilir. Borçlu tacir sıfatını taşımıyorsa işlem TTK m.19/2 [17] uyarınca tacir olmayan taraf için de ticari iş olarak kabul edilse dahi aşırı ceza tutarının indirilmesi istenebilir. Ceza koşulunu içeren sözleşmenin yapılmasından sonra borçlu tacir sıfatını kaybetse de ceza tutarında indirim yapılmamalıdır. Zira doktrinde kabul edildiği üzere kişinin ceza koşulunu üstlendiği andaki hukuki statüsü önemlidir [18] .
TTK m.22 hükmünün tacirin yalnızca ticari işletmesi ile ilgili faaliyetlerden kaynaklanan ceza koşulu için mi yoksa tacirin her türlü borcu için mi uygulanacağı doktrinde tartışmalıdır. Doktrinde ifade edilen ve bizim de katıldığımız bir görüşe göre TTK m.22 hükmü basiretli iş adamı gibi davranma yükümlülüğü ile birlikte değerlendirilmelidir. Tacirin yalnızca kendi ticaret alanı ile ilgili hususlarda ayrıntılı bir bilgi birikimi olabilir. Bu sebeple de tacirin yalnızca ticari işletmesiyle ilgili faaliyetlerinden doğan borçlar nedeniyle üstlendiği ceza koşulunun indirilemeyeceği kabul edilmelidir. Fakat tacir yaptığı işlemin ticari işletmesi ile ilgili olmadığını bildirmemiş ve somut olayın özellikleri de işin adi iş sayılmasını gerektirecek nitelikte değilse TTK m.19/1’de yer alan ticari iş karinesi uyarınca işlem ticari iş olarak kabul edilir ve ceza tutarı indirilemez. [19]
Tacir ya da tacir gibi sorumlu olan kişinin sözleşmeyi yaparken iradesi sakatlanmışsa sözleşme iptal edilebilir bunun sonucu olarak da borçlu tacir cezayı ödemekten kurtulur. Fakat iradeyi sakatlayan sebeplerden biri olan gabine dayanılabilmesi için tacirin ancak zor durumda kalma sebebiyle sözleşme yapmış olmak zorunda kalmış olması gerekir; bunun dışında bir diğer gabin sebebi olan tecrübesizliğe dayanmak basiretli iş adamı olarak kabul edilen tacir için mümkün değildir.
Her ne kadar tacirin ticari işletmesinden kaynaklanan borçlardan kaynaklanan ceza koşulu indirilemeyecekse de kararlaştırılan cezai şart ahlaka ve kişilik haklarına aykırı düşecek raddede yüksekse artık TBK m.27/2 uyarınca bu nitelikteki bir cezai şart hükmünün geçersizliğine ya da tüm işlemin geçersizliğine karar verilebilir [20] .Kararlaştırılan cezatutarı borçlunun ekonomik mevcudiyetini büyük bir tehlike altına sokacak nitelikte ise ceza koşulu ahlaka ve kişilik haklarına aykırı olarak kabul edilir. Ancak tacirin sadece yaşam stilinde bazı değişiklikler yapmasına, birtakım ihtiyaçlarından vazgeçmek zorunda kalmasına sebep olan ceza koşulu sırf bu sebeplerden dolayı indirilemez. Mahkeme ahlaka ve kişilik haklarına aykırılığı tespit ederken, işin değerini, borçlunun ceza koşulunu kabul ettiği tarihteki ekonomik durumunu bilirkişiler aracılığı ile saptamalıdır. Ancak ceza tutarı üstlenildiği tarihte ahlaka ve kişilik haklarına aykırı olacak derecede yüksek olmakla birlikte ödemenin istendiği tarihte enflasyon nedeniyle artık ceza koşulu bu raddede bir ağırlıkta değilse ceza tutarının indirilmesine karar verilmemelidir. [21]
Aşağıda yer verilen kararlarda da görüleceği üzere Yargıtay tacirin mahvına sebep olacak ağırlıktaki ceza koşullarının tamamen veya kısmen geçersizliğine karar vermektedir.
“Mahkemenin de kabulünde olduğu üzere, sözleşmenin tarafları ceza miktarını tayinde serbest olmakla birlikte hükmedilecek ceza tutarının hak, adalet ve nesafet kurallarına da uygun olması gerekir. TBK.nın 182/son maddesi gereğince; hakim, borçluyu iktisaden sarsan ceza miktarını tenkisle mükellef olup, hakim tarafından resen nazara alınması gereken bu hüküm açısından; borca aykırı davranılması yüzünden uğranılan zarar ile tayin edilen ceza tutarı arasında adalet ve hakkaniyet ölçüsünü zedeleyen bir fark bulunmamalıdır. Esasen TTK’nun 22 . maddesi gereğince tacir sıfatını haiz borçlu cezai şartın indirilmesini isteyemez ise de, kararlaştırılan ceza tutarı borçlunun iktisaden sarsılmasını, çöküntüye uğramasını mucip olacak ise indirim isteyebileceği uygulamada kabul edilmektedir.
Somut olayda; Mahkemece; sözleşmenin feshi ve araçların iadesinden sonra davacının araçları yeniden kiraya vererek ya da başka şekillerde değerlendirerek araçlardan istifade edebileceği, cezai şart olarak geri kalan kira döneminin tamamına hükmedilmesinin hakkaniyetli kabul edilmediği ve cezai şartın borçlunun iktisaden mahvına neden olacağı gerekçesiyle sözleşmede belirlenen cezai şart miktarından indirim yapılarak hüküm kurulması yoluna gidilmiş ise de; kararlaştırılan cezai şartın davalı şirketin mahvına neden olduğu hususu bilirkişi raporu ile tespit edilmemiştir. Bu durumda, TBK.nın 182/son maddesi gereğince, davalıya ait tüm ticari defter ve kayıtlar ile belgeler getirtilerek ticari defter ve kayıtları, bilançosu ve ekonomik durumunu etkileyen diğer unsurlar üzerinde bilirkişi incelemesi yapılması, yapılan inceleme sonucunda sözleşmede belirlenen cezai şartın ödenmesinin, davalının ekonomik açıdan mahvına sebebiyet verdiğinin anlaşılması halinde cezai şartın makul bir miktara indirilmesi hususunda hüküm kurulması gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. [22] Yargıtay’a göre tacirin ekonomik mahvına karar verilmesinde yalnızca mahkemenin değerlendirmesi yeterli değildir. Bu yönde bir karar verilebilmesi için tacire ait tüm ticari defter ve kayıtlar ile belgelerin getirtilerek ticari defter ve kayıtların, bilançonun ve ekonomik durumu etkileyen diğer unsurların üzerinde bilirkişi incelemesi yapılması gerekmektedir.
“Davalı vekilinin cezai şart yönünden yapmış olduğu temyiz itirazlarına gelince, TTK’nın 22 . madde uyarınca tacir olan davalının cezai şartın fahiş olduğu iddiasıyla cezai şarttan indirim talep etmesi mümkün değil ise de Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında kabul edildiği üzere cezai şartın tacirin ekonomik mahvına sebep olması halinde belirlenen cezai şarttan indirim yapılabilecektir. Somut olayda davalı cevap dilekçesi ve bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde cezai şartın ekonomik mahvına sebep olacağını belirtmiş ve indirim talep etmiştir. Bu durumda bilirkişi raporunda tespit edilen cezai şartın davalının ekonomik mahvına sebep olacağının tespit edilmesi dikkate alınarak mahkemece takdiren cezai şarttan indirim yapılması gerekir iken indirime ilişkin talep ve bu husustaki rapor dikkate alınmadan yazılı şekilde belirlenen cezai şartın tamamı üzerinden karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.” [23] Yargıtay bu kararında da ceza koşulunun davalının ekonomik mahvına sebep olacağının tespit edilmesinde mahkemenin bilirkişi raporunu dikkate alarak karar vermesi gerektiğini belirtmiştir.
SONUÇ
Türk Borçlar Kanununda düzenlenen ceza koşulu ile borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi halinde alacaklının zararı ispatlamak zorunda kalmasına gerek olmaksızın borçlunun yaptırıma tabi tutulabilmesi imkânı getirilmiştir. Ceza koşulu fer’i niteliktedir. Bağlanmış olduğu asıl borcun akıbetine tabidir. Asıl borcun kaynağı olan sözleşme için bir geçerlilik şekli söz konusu ise ceza koşulu da bu şekil şartına uygun olarak kararlaştırılmış olmalıdır. Ceza koşulu asıl borca bağlı olsa da bunun tersi geçerli değildir; asıl borç ceza koşuluna bağlı değildir. Ceza koşulu üç farklı türde belirlenebilir. İlki ifa yerine istenebilecek ceza koşuludur. Ceza koşulunun bu türünde ceza koşulu asıl borcun ifasına ek olarak değil, asıl borçtan vazgeçilerek asıl borcun yerine istenebilir. İkinci türü, ifa ile birlikte istenebilecek ceza koşuludur. Ceza koşulu ifanın sözleşmede kararlaştırılmış olan yerde veya zamanda yapılmaması halleri için öngörülmüşse alacaklı hem ifayı hem de cezayı talep edebilir. Üçüncü türü ise dönme cezasıdır. Kural taraflardan birinin serbestçe sözleşmeden dönememesidir; fakat taraflar her iki tarafın ya da taraflardan birinin belirli bir bedel karşılığında serbestçe sözleşmeden dönmesini kararlaştırabilirler. Ödenecek olan bu bedel “dönme cezası” olarak kabul edilmektedir. Ceza koşulunun talep edilebilmesi için borçlunun borca aykırılıkta kusurlu olması gerekmektedir. Kusurun ispatı noktasında ise alacaklının borcun ihlal edilmiş olduğunu ispat etmesi yeterlidir; ayrıca borçlunun kusurlu olduğunu ispat etmesi gerekmez. Cezanın ödenmesi için alacaklının zarara uğramış olması gerekli değildir. Ceza koşulu ödenen durumlarda alacaklının uğradığı zarar için ayrıca tazminat isteyebilmesi yalnızca zarar miktarı ceza koşulunu aşıyorsa mümkündür.Hâkim, aşırı gördüğü ceza koşulunu kendiliğinden indirir. Ceza koşulunun aşırılığına her somut olayın özelliklerine ve hakkaniyete göre hâkim karar verir; aşırı olduğuna kanaat getirdiği ceza tutarını uygun bir sınıra indirmelidir. Karar verirken alacaklının edime yönelik menfaatini, tarafların ekonomik durumunu, borçlunun eylemlerini dikkate almalıdır.
Aşırı olan ceza koşulunun indirilmesine bir istisna getirilmiştir. TTK, ticari işlerde tacir sıfatına haiz olan borçlu aleyhine konulmuş olan ceza tutarının indirilemeyeceğini düzenlemiştir.Hükmün uygulanabilmesi için ceza koşulunun kaynağının ticari bir borç olması ve buna ek olarak cezayı ödemekle yükümlü olan kişinin tacir veya tacir gibi sorumlu tutulan bir kişi olması gerekir.Kararlaştırılan cezai şart ahlaka ve kişilik haklarına aykırı düşecek raddede yüksekse artık TBK m.27/2 uyarınca bu nitelikteki bir cezai şart hükmünün geçersizliğine ya da tüm işlemin geçersizliğine karar verilebilecektir.Yargıtay istikrarlı şekilde tacirin mahvına sebep olacak ağırlıktaki ceza koşullarının tamamen veya kısmen geçersizliğine karar vermektedir.
[1] OĞUZMAN M. Kemal /ÖZ M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt 2, s.534, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2018
[2] TBK m.260/2-“Satıcı, alıcının peşinatı ödemede temerrüde düşmesi yüzünden satılanın devrinden önce sözleşmeden dönerse, alıcıdan sadece ödenmeyen peşinat üzerinden, sözleşmeden döndüğü tarihe kadar işleyecek yasal faiz ile sözleşmenin kurulmasından sonra, satılanın uğramış olduğu değer kaybı sebebiyle tazminat isteyebilir. Ceza koşulu kararlaştırılmışsa, peşin satış bedelinin yüzde onunu aşamaz.”
[3] T.C.Yargıtay 11. Hukuk DairesiE. 2020/3229K. 2021/5630T. 21.9.2021
[4] İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi E.2016/1281K.2018/40 T.06.02.2018
[5] T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2017/13-2245 K. 2021/880 T. 29.6.2021
[6] OĞUZMAN/ÖZ, Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt 2,s.547
[7] T.C. Yargıtay3. Hukuk Dairesi E. 2021/3084 K. 2021/10291 T. 19.10.2021
[8] T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2017/13-2245 K. 2021/880 T. 29.6.2021
[9] Bu yöndeki görüşü için bkz. OĞUZMAN/ÖZ, Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt 2, s.549 p.1614
[10] T.C. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi E. 2021/3084 K. 2021/10291 T. 19.10.2021
[11] OĞUZMAN/ÖZ, Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt 2 , s.553
[12] OĞUZMAN/ÖZ, Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt 2, s.554
[13] Konuya ilişkin görüşler için bkz. OĞUZMAN/ÖZ, Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt 2, s.554, p.1630
[14] T.C.Yargıtay 11. Hukuk DairesiE. 2019/4025K. 2019/7000T. 8.11.2019
[15] T.C. Yargıtay3. Hukuk Dairesi E. 2021/924 K. 2021/11189 T. 10.11.2021
[16] TTK m.12/3-“Bir ticari işletme açmış gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne suretle olursa olsun hukuken var sayılmayan diğer bir şirket adına ortak sıfatıyla işlemlerde bulunan kimse, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı tacir gibi sorumlu olur.”
[17] TTK m.19/2-“Taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler, Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, diğeri için de ticari iş sayılır.”
[18] ARKAN Sabih, Ticari İşletme Hukuku, s.160,Banka Ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, Ankara, 2020
[19] ARKAN, Ticari İşletme Hukuku s.161
[20] OĞUZMAN/ÖZ, Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt 2, s.555
[21] ARKAN, Ticari İşletme Hukuku, s.162
[22] T.C. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi E. 2017/5065 K. 2019/2094 T. 14.3.2019
[23] T.C. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi E. 2018/4132 K. 2020/208 T. 3.2.2020
Esma Günay