Limited bir şirkette kar dağıtımı gerçekleştirilmediği takdirde neler yapılabilir? Öncelikle;
I – Yetkiler
MADDE 616 – (1) Genel kurulun devredilemez yetkileri şunlardır:
e) Yılsonu finansal tablolarının ve yıllık faaliyet raporunun onaylanması, kâr payı hakkında karar verilmesi, kazanç paylarının belirlenmesi.
TTK,m.617’nin atfı ile (A.Ş. hükümlerinin kıyasen uygulanacağına dair madde)TTK,m.411 uyarınca “Azlık”(azınlık) yk/müdürler kurulundan genel kurulu toplantıya çağırmasını isteyebilir. Bu istemde yazılı olarak gerektirici sebepler ve gündem açıkça belirtilmelidir.
Çağrı ve gündeme madde konulması istemi noter aracılığıyla yapılmalıdır.
Yapılan bu çağrı müdürler kurulunca reddedilir veya yedi iş günü içinde olumlu cevap verilmezse şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden izin istenebilir. Mahkeme gerek görürse genel kurulu yönetmesi için bir kayyım da atar. (TTK,m.617’nin atfı ile TTK,m.412)
Karar tarihinden itibaren 3 ay içerisinde şirket merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesi nezdinde genel kurul kararının iptali talebiyle dava açılması gerekmektedir. TTK,m.617’nin atfı ile TTK,m.445)
11.HD’nin kararları ağırlıklı olarak mahkemenin genel kurul yerine kar dağıtımına karar veremeyeceğine yönelik olsa da aksi yönde de kararları mevcuttur.
Hukuki Müdahale İle Kar Dağıtımı Yapılmasını Güçleştiren Kararlar: 2015-8238/3141, 2015-7917/3828, 2015-6939/2769, 2015-5932/13257
Kar Dagıtılması Gerektiği Yönünde Kararlar: 2015-14100/8853, 2015-4504/12980, 2016-3963/6913, 2014-7604/14243
19.HD’nin kapatılarak 11.HD’ye dahil edildiğini ve 11.HD üyelerinin çoğunluğu koruduğunu da belirtmek isterim.
Konuya ilişkin önemli Yargıtay içtihatlarını aşağıda sizlerle paylaşıyorum.
Faydalı olması dileğiyle,
Sevgiler
Av. Dilara Yeni
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2006/3963
K. 2007/6913
T. 7.5.2007
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Beyşehir Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 28.12.2005 tarih ve 2003/428 – 2005/493 Sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Gürkan Gençkaya tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili, müvekkillerinin murisinin davalı şirket ortağı olup vefatı ile hisselerinin müvekkillerine intikal ettiğini, şirketin faal durumda olup kar elde etmesine rağmen müvekkillerine bilgi verilmediğini, toplantılara çağrılmadıklarını, hiç kar payı almadıklarını, diğer ortakların şirketi keyfi olarak yönettiklerini ileri sürerek, şirket usulüne uygun yönetilmediğinden feshini, kabul edilmediği taktirde şimdilik 5.000.000.000.-TL ortaklık payının ödenerek ortaklıktan çıkmaya izin verilmesini, ödenmeyen 10 yıllık kar payının tespiti ile ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, T.T.K.nun 551. maddesine göre muhik sebep bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlara göre, benimsenen bilirkişi raporları doğrultusunda, dosyada ortaklar arasındaki dayanışmayı ve güveni yok edecek ve şirketin keyfi olarak yönetildiğini gösteren her hangi bir bilgi ve bulgu bulunmadığı, ortaklıktan çıkmayı veya şirketin feshini gerektirecek muhik sebep bulunmadığı, şirketin kar dağıtımı konusunda da karar almamış olduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacılar vekili temyiz etmiştir.
1-)Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacılar vekilinin şirketin feshi ve çıkmaya izin verilmesine dair taleplerin reddine yönelik ve aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-)Davada bir diğer istem 10 yıldır ödenmediği iddia edilen kar payının tespiti ile ödenmesi istemine ilişkindir.
Davacılar, murislerinin ölümünden itibaren 10 yıl boyunca kar payı alamadıklarını ileri sürmüş olup, mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemelerinde davacıların 10 yıldır kar payı almadıkları ve şirketin % 51’ini teşkil eden ortakların anasözleşme uyarınca karın dağıtılması yönünde herhangi bir kararları bulunmadığını belirlemişlerdir.
Kural olarak bir sermaye şirket i türü olan limited şirkete TTK.nun 533. maddesi uyarınca bu şirketin sağlayacağı kazançtan yararlanmak amacı ile ortak olunur. Yine ilke olarak bu tür şirketlerde ortağın kâr payı alacağı, ortaklar kurulunun TTK.nun 539/4. maddesi gereğince kâr dağıtma kararıyla muacceliyet kazanır. Ancak, şirket ana sözleşmesinde aksine hüküm yoksa, şirket ortaklar kurulu TTK.nun bu konudaki düzenleme- leri ile bağlı olup, tahakkuk eden kazanç üzerinde dilediği gibi tasarruf yetkisine sahip değildir. Ortaklar kurulu bilançoya göre ortaya çıkan kazancı dağıtmaktan keyfi bir şekilde diğer bir değişle, hot be hot sarfı nazar edemez. Türk Ticaret Kanunu hükümlerine aykırı olan kararlar iptal ettirilebileceği gibi, şirketçe kâr dağıtmama konusunda haklı bir nedene dayanmayan direnme halinde ortaklar, kazancın kanun hükümleri gereğince tespit ve dağıtılmasını da talep ve dava edebilirler. ( Bkz. Ord. Prof. Dr. Halil Aslanlı-Prof. Dr. Hayri Domaniç, Limited Şirketler Hukuku ve Uygulaması, İst. 1989 C.lll. Sah.454.) somut olayda, davacıların murisi olan Kamil Arı, davalı şirketin ortağı olup, 19.08.1994 yılında vefatı ile hisseleri davacılara intikal etmiştir. Davalı şirketin murisin ölüm tarihinden bu güne kadar kar payı dağıtılmaması sebebiyle direngen hale düştüğü anlaşıldığından, davacı ortakların kâr payının tespit ve tahsilini mahkemeden isteme hakkı olduğunun kabulü gerekir.
Bu durumda mahkemece, davalı şirketin faaliyet gösterdiği sektörün genel gelişimi, davalı şirketin ekonomik faaliyet ve amaçları ayrıca şirket işlemlerinin devamlı gelişmesini veyahut mümkün olduğu kadar istikrarlı kâr payı dağıtılmasını temin bakımından davalı şirketin kâr payı dağıtmasının gerekip gerekmediği, gerekiyor ise, ne oranda dağıtması gerektiği yolunda bu sahada uzman kişilere bilirkişi incelemesi yaptırılarak, sonucuna göre karar verilmesi gerekir iken, yazılı olduğu şekilde eksik incelemeye dayalı olarak kâr payı isteminin de reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda 1 numaralı bentte açıklanan sebeplerle davacılar vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, 2 numaralı bentte açıklanan sebeplerle davacılar vekilinin temyiz itirazının kabulüyle kararın BOZULMASINA, ödenen temyiz peşin harcın istemi halinde temyiz edene iadesine, 07.05.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İçindekiler
DAVA : Taraflar arasında görülen davada ….. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 17.2.2015 tarih ve 2012/450-2015/96 Sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 3.11.2015 günü hazır bulunan davacı vekili Av. İ.. B.., davacı S.. Ü.. ve asli müdahil S.. B.. vekilleri Av. T.. Ü.. ile Av. S.. Ç.., davalı vekili Av. A.. K… dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili S..Ü..’nün %11,5 hisse oranıyla aile şirketi olan davalı şirketin ortağı olduğunu, davalı şirketin 6102 Sayılı TTK’nın 531 . maddesi uyarınca haklı sebeplerle fesih koşullarının oluştuğunu, davalı şirketin haklı gerekçeye dayanmaksızın geçmiş yıllara ait kar dağıtımı yapmadığını, müvekkilinin müktesep hak niteliğinde olan kar payı alma hakkının engellendiğini, davalı şirketin 5 adet otel ve 1 gece kulübü bulunduğunu, yüksek kazanç elde ettiği halde sembolik miktarda kar payı dağıttığını, müvekkilinin muhalefetine rağmen 2010 yılı kar payının tamamının yedek akçe olarak ayrılması yolunda karar alındığını, Manavgat 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/15 Esas sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporunda 2008 yılı sonunda geçmiş yıl karlarının 22.950.495,09TL olduğunun tespit edildiğini, yıllar itibari ile dağıtılmayan kar miktarının çok yüksek olduğunu, genel kurul öncesinde ve toplantı sırasında şirket faaliyetleri ve mali durumu hakkında müvekkilimiz bilgilendirilmediğinden 2010 yılına ait genel kurul toplantısında alınan kararların iptali ve özel denetçi atanması talebiyle Manavgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/865 Esas sayılı dosyası ile dava açıldığını, şirketin kira gelirlerinin bölgedeki emsal işletmelere göre çok düşük düzeyde kaldığının bilirkişi raporlarıyla sabit olduğunu, müvekkilince açılan davalarda şirket bilançosunda görülen kayıtların gerçeği yansıtmadı ve karın düşük gösterildiğinin anlaşıldığını, müvekkilinin bilgi alma ve inceleme hakkının sürekli engellendiğini, müvekkili ile şirketin diğer ortakları olan kardeşleri arasındaki ilişkilerin tamamen bozulduğunu, bu durumun aile şirketi olan davalı şirketin işleyişine de yansıdığını, müvekkili aleyhine eşitliğe aykırı işlemler yapıldığını ileri sürerek, 6102 Sayılı TTK’nın 531 . maddesi uyarınca davalı şirketin feshine, tedbiren kayyım atanmasına, şirketin malvarlığının koruma altına alınmasını temin amacıyla dava tarihi itibariyle şirketin borçlandırılmasına yol açabilecek her türlü işlemin önlenmesi amacıyla tedbir uygulanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Yargılama aşamasında 24.10.2012 havale tarihli dilekçesi ile şirket ortaklarından S.. B.. vekili asli müdahale talebinde bulunmuş ve müvekkilinin ortaklık haklarının ihlal edildiğini, davacının davasına katıldıklarını, davalı şirketin TTK’nın 531. maddesi uyarınca feshine karar verilmesini talep ettiklerini bildirmiştir.
Davalı vekili, 6102 Sayılı TTK’nın 531 . maddesinin somut olaya uygulanamayacağını, dava için haklı sebep bulunmadığını, davacının haklı sebep olarak dayandığı olay ve davaları davacının kendisinin yarattığını, davacının kötüniyetli hareket ettiğini, amacının şirkete ve kardeşlerine zarar vermek olduğunu, davacıya şirketle ilgili bilgi verilmediği hususunun gerçek dışı olduğunu, davacının çekmiş olduğu bütün ihtarnamelere cevap verildiğini, davalı şirket kayıtlarının TTK hükümleri çerçevesinde tüm ortakların incelemesine açık olduğunu savunarak, davanın reddini istemiş, müdahil S.. B.. yönünden de haklı sebepler bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamına göre, davalı şirketin 5 kişilik bir aile şirketi olduğu, davacı Sevgi’nin 5790/38600, S.. B..’ın 5790/38600 hissesinin bulunduğu, dava tarihi 12.7.2012 olup davanın 6102 Sayılı TTK hükümlerine tabi olduğu, 6103 Sayılı Kanunun 3 . maddesi hükmüne göre TTK’nın 531. maddesinin davaya konu olaya uygulanabileceği, taraflar arasında 6762 Sayılı TTK döneminde doğan ve etkileri ile birlikte devam eden olaylar bulunduğu, kardeş olan ortakların aile bağlarının koptuğu, birbirlerine karşı kişisel husumet besledikleri, olayların 2009 yılı ve sonrasından başlayarak geldiği, öncesinde taraflar arasında bir sorun olmadığı, ancak 2009 yılı sonrasında başlayan ve bugüne kadar gelen sorunlar sebebiyle davacı ve müdahil davacının dışlandığı, davalı şirketin diğer ortaklarca sahiplenildiği, şirket ve şirkete ait otel imkanlarının diğer ortaklarca kullanıldığı, davacı ve müdahil davacının bu imkanlardan mahrum bırakıldığı, Manavgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2014/10 D.iş sayılı dosyasında da bu hususun belgelendiği, davacı ve müdahil davacının genel kurul toplantılarına çağrılıp oy hakkının kullandırılması dışında şirkette bir etki ve yetkilerinin bulunmadığı, 5 ortaklı aile şirketinde bu şekilde ayrımcı tavırların MK 2. maddesine aykırı olup TTK’nın 531. maddesinde düzenlenen haklı neden oluşturduğu, davacı, asli müdahil ve davalı şirketin diğer ortakları arasında ailevi ve kişisel ilişkilerin son derece bozuk olduğunun Manavgat Adliyesi’nde bulunan tüm dava dosyalarında kayıtlı olduğu, tarafların birbirlerine karşı sürekli davalar açtığı, davacı ve asli müdahil davacının şirkette kalmasının şirket ortakları açısından çekilmez bir hal aldığı, bu durumun şirketi de yıpratacağı, davalı şirket tarafından dağıtılması gereken kar paylarının yeterli düzeyde dağıtılmadığı, yönetim kurulunun ortaklar arasında eşit işlem ilkesine aykırı davrandığı, davacının şirketten alması gereken bilgilerin genel kurul toplantıları dışında yeterli düzeyde verilmediği, bilgi edinilmesi hususunun da davalara konu edildiği, Manavgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/108 Esas – 2013/251 Karar sayılı ilamı ile inceleme yapılmasına karar verildiği, bu incelemenin de taraflar arasındaki sorunlar sebebiyle Jandarma ve İcra marifeti ile yerine getirildiği, tüm bu sebeplerle işbu davada haklı sebeplerle fesih koşullarının davanın açıldığı tarihte dahi gerçekleştiği sabit ise de hukuki mütalalar ve Yargıtay 11. Hukuk Dairesi içtihatlarında belirtildiği üzere tasfiye kararı yerine daha uygun çözüm yollarının bulunması gerektiği, davalı şirketin özvarlığının ve davacıların hisselerinin değerinin tespiti için bilirkişi raporları alındığı, bilirkişiler tarafından ibraz edilen raporlarda belirtilen Side Beldesi 666 ada 2, 3 ve 10 parsel sayılı taşınmazların üst hakkı olduğu, 666 ada 1 ve 9 parsel sayılı taşınmazların ise mülkiyet sahibi bulunduğu, bu taşınmazların değerinin bir olmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu anlaşıldığından mahkemece resen 2 ve 3 numaralı parsellerin 1 ve 9 numaralı parselden %50,10 numaralı parselin ise %40 daha değersiz olduğu, bu farkın 10 numaralı parsellin denize sıfır olmasından kaynaklanması sebebiyle hesaplama yapılarak bu eksikliğin giderildiği, 2 ve 3 numaralı parselin m² birim fiyatı 1.850,00 TL, 10 numaralı parselin m² birim fiyatı 2.220,00 TL olarak tespit edilmiş olup 3 numaralı parsel için üst hakkı kurulan 2370 m² için hesaplama yapıldığı, buna göre davacı ve asli müdahil davacının ayrı ayrı %15 hisselerinin karşılığının 93.283.609,62 TL olarak tespit edildiği, Yargıtay kararlarında ve hukuki görüşlerde şirketin tasfiye edilmeden daha uygun çözüm yolları bulunması işaret edildiğinden 18.12.2014 tarihli celsede davalı şirket yönetim kurulu başkanı “nakdi olarak davacı ve asli müdahil davacının hissesini ödeme güçlerinin olmadığını” belirttiğinden en uygun çözüm yolunun davacı ve asli müdahil davacının hisselerine denk gelen taşınmazların hesaplanarak kendilerine verilmesi ve buna karşılık olarak şirket hisselerinin iptali gerektiği kanaatiyle davacı tarafın şirketin feshi yönündeki talebinin reddine, davacı ve müdahil davacının iddiaları subuta erdiğinden davaya konu şirket nezdindeki hisselerine karşılık toplam alacakları ayrı ayrı 93.283.609,62 TL olarak tespit edildiğinden; davacı S.. Ü.. için hissesine karşılık; Antalya Manavgat Çolaklı Mahallesi 723 ada 1 parsel sayılı taşınmaz ve üzerindeki Defne Dream otel işletmesi ve müştemilatının, Side Selimiye Mahallesi 108 ada 6 ve 7 parsel, 109 ada 1 parsel, 110 ada 1 parsel ve 113 ada 1 parsel sayılı taşınmazlar, 211 ada 1 ve 3 parsel ile bu parseller üzerinde bulunan 1. Parsel üzerindeki 1 ila 15 numaralı bağımsız bölümler ve 3 parsel üzerindeki 2,6,7 ve 8 numaralı bağımsız bölümlerin hisselerine karşılık kendilerine verilmesine ve tapu kayıtlarının iptali ile davacı adına tesciline, davacı S..Ü..’ye ayrıca 2.224.044,62 TL’nin bugünden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte kendisine verilmek üzere davalıdan tahsiline, müdahil davacı S.. B..’a Antalya Manavgat Kısalar Köyü 101 ada 1 parsel sayılı taşınmaz ve üzerindeki Kumul Otel işletmesi ile müştemilatının ve Side Selimiye Mahallesi 157 ada 13,14,15,16,17 ve 18 parseller ile üzerindeki bina ve bağımsız bölümleri ve Sorgun Mahallesi 2227 ada 4 parsel sayılı taşınmazın hissesine karşılık kendisine verilmesine ve davalı şirket adına olan tapularının iptali ile müdahil davacı adına tesciline, müdahil davacıya ayrıca 2.272.571,12 TL’nin bugünden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte verilmek üzere davalıdan tahsiline, davacı tarafın davalı şirkete yönetim kayyımı atanması yönündeki talebinin reddine, davacı ve müdahil davacıya verilmesine karar verilen taşınmazlar ile ilgili tapu kaydına şerh düşülmesi için kararın bir örneğinin tedbiren tapu müdürlüğüne gönderilmesine, davacıya ve müdahil davacıya verilmesine karar verilen D… D… ve Kumul Otel işletmelerinin tedbiren davacılara verilmesine, karar kesinleştiğinde davacı ve asli müdahil davacıya verilen ortaklık pay bedelleri sebebiyle ortaklık haklarının sonlandırılarak hisselerinin iptaline karar verilmiştir.
Davacı S.. Ü.. vekili 2.3.2015 tarihli tavzih dilekçesi ile hüküm fıkrasının 7 numaralı bendinin tavzihini istemiştir.
Mahkemece, 24.2.2015 tarihli tavzih kararı ile “ilamının 7. bendinin “Davacıya ve müdahil davacıya verilmesine karar verilen D.. D… ve Kumul Otel İşletmelerinin adına yapılan iş ve işlemleri yerinde görüp denetlemesi, olağan işler konusunda davalı şirket yönetimi ile işbirliği içerisinde işleri yapıp sonuçlandırması, mutat alışverişler konusunda davacı tarafın alım-satım yapabilmesi, tarafların anlaşamamaları halinde veya davacıların yönetimle ilgili tasarrufları haksız yere kısıtlandığında şirkete atanan danışman kayyımlarının onayının alınması, olağan işler kapsamında olarak, otele ait elektrik, su, belediye, vergi, yiyecek, içecek, personel ücreti, mutat bakım-onarım gibi işlerin davacılar tarafından yerine getirilebilmesine, ihtiyaç duyulan alanlarda personel istihdamı konusunda davalı şirket yönetiminden talepte bulunabilmesine, istifa eden çalışanların yerine davacıların kendilerinin belirleyeceği kişilerin işe alabilmesine” şeklinde tavzihine karar verilmiştir.
Kararı ve 24.3.2015 tarihli tavzih kararını, davalı vekili temyiz etmiştir.
1-) Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davalı vekilinin mahkemenin 17.2.2015 tarih 2012/450 Esas 2015/96 Karar sayılı kararına dair aşağıdaki (2) ve (3) numaralı bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-) Dava, 6102 Sayılı TTK’nın 531 . maddesi hükmü uyarınca davalı anonim şirketin haklı sebeplerle feshi istemine ilişkindir.
6762 Sayılı TTK’nın 549 /1.b.4. maddesiyle 551/2. maddesi hükmünde öngörülen şartların gerçekleşmesi ve haklı nedenlerin bulunması halinde limited şirketler bakımından şirketin feshi, ortağın şirketten çıkması veya çıkarılmasının istenebileceği kabul edilmişken, anonim şirketler bakımından haklı sebeplerle anonim şirketin feshine olanak tanıyan bir düzenleme bulunmamakta idi. 1.7.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 Sayılı TTK’nın 531 . maddesi hükmü ile anonim şirketler bakımında da haklı sebeplerle şirketin feshine olanak tanıyan düzenleme getirilmiştir.
6102 Sayılı TTK’nın 531 . maddesi “Haklı sebeplerin varlığında, sermayenin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden payların sahipleri, şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden şirketin feshine karar verilmesini isteyebilirler. Mahkeme, fesih yerine, davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verebilir” hükmünü havidir. Anılan hüküm uyarınca sermayenin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden pay sahipleri ancak haklı sebeplerin varlığını kanıtlamaları halinde şirketin feshine karar verilmesini isteyebileceklerdir. Haklı nedenler kanunla tanımlanmadığı için her somut olayın özelliğine göre mahkemelerce taktir edilecektir.
Somut uyuşmalıkta yukarda yapılan özetten de anlaşılacağı üzere davacı S.. Ü.. vekili dava dilekçesinde davalı şirketin feshine haklı neden olarak, kar dağıtılmaması veya yetersiz kar dağıtımı , bilgi alma ve inceleme hakkının ihlali, davalı şirkete ait olup davacı S.. Ü..’nün ortağı bulunduğu dava dışı Ü.. Ticaret Turizm Ltd. Şti.’nin kiracı ve işletmecisi olduğu iki adet dükkanın haklı neden yokken salt bu dükkanları müşterilerden gizlemek ve davacı S.. Ü..’nün ortağı olduğu şirketin ticari faaliyetini olumsuz yönde etkileyip zarara uğratmak için önüne duvar örülmesi, davalı şirket bünyesinde bulunan otel, villa vb. tesislerden diğer ortaklar ve onların yakınları yararlanmakta iken davacı S.. Ü.., çocukları ve torunlarının yararlandırılmaması, pay sahipleri arasında eşitlik ilkesine aykırı uygulamalar yapılması, manevi baskı ve tehdit sebebiyle şirket ortakları arasında güven sarsıcı olaylar yaşanması, davacı S.. Ü..’nün bilgisizliği ve tecrübesizliğinden faydalanılarak eşinin ani ölümünden sonra derin acı ve üzüntü yaşıdığı dönemde “ibraname” başlıklı belge imzalatılmak suretiyle davacı S.. Ü..’nün borçlu duruma sokulması olgularına dayanmıştır.
Her ticaret şirketi gibi anonim şirketin nihai amacı da kar elde etmek ve bunu dağıtmak olup anonim şirketin kar elde etme ve dağıtma nihai amacından doğan pay sahibinin kar payı hakkı da bir vazgeçilmez haktır. Bu çerçevede anonim şirketin pay sahiplerine dağıtılabilecek karı bulunuyorken iyiniyet kurallarına aykırı olacak şekilde uzunca bir süre dağıtılmaması ya da yetersiz dağıtılması halinde pay sahibi bu hakkını mahkeme aracılığıyla talep edebilecektir. Davacı S..Ü..’de davalı şirketin genel kurullarında kar dağıtılmaması ya da yetersiz dağıtılması yönünde alınan kararların iptali yönünde davalar açmıştır. 2009 yılına ait genel kurulda alınan yetersiz kar dağıtımı kararının iptali için Manavgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/865 Esas 2011/609 Karar sayılı dosyası ile açtığı dava reddedilmiş, karar Dairemizce onanmıştır. 2010 yılına ait genel kurulda alınan kar dağıtmama kararının iptali için Manavgat 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2011/513 Esas 2012/38 Karar sayılı dosyası ile açtığı dava reddedilmiş, Dairemizce onanmıştır. 2011 yılına ait genel kurulda alınan kar dağıtmama kararının iptali için Manavgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/ 5 Esas 2013/652 Karar sayılı dosyası ile açtığı dava kısmen kabul edilmiş, karar Dairemizce dava açma şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin değerlendirilmesi bakımından bozulmuştur.
Yine davacı S..Ü..’nün kendisinden irade fesadı suretiyle alındığını iddia ettiği ibraname başlıklı 22.5.2009 tarihli belgenin geçersizliğine dayanarak Manavgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/ 415 Esas 2011/529 Karar sayılı dosyasında açtığı davada, mahkemece davanın kabulüne dair verilen karar Dairemizin 2012/1139 Esas 2012/1139 Karar sayılı kararı ile “söz konusu ibranamedeki imzanın davacı S.. Ü..’ye ait olduğu, tanzim tarihinde yürürlükte bulunan BK’nın ilgili hükümleri uyarınca da irade fesadı sayılabilecek hallerin ispatlanamadığı, belgenin geçerli olduğu” gerekçesiyle bozulmuştur.
Davacı S.. Ü.. bilgi alma hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de bir defaya mahsus olmak üzere yasal şikayet hakkını kullanarak Manavgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/108 Esas 2013/251 Karar sayılı ilamı uyarınca şirket kayıtları üzerinde inceleme yapmıştır.
Davalı şirkete ait olup davacı S..Ü..’nün ortağı bulunduğu dava dışı Ü.. Ticaret Turizm Ltd. Şti.’nin kiracı ve işletmecisi olduğu iki adet dükkanın önüne haklı neden yokken salt bu dükkanları müşterilerden gizlemek ve davacı S.. Ü..’nün ortağı olduğu şirketin ticari faaliyetini olumsuz yönde etkileyip zarara uğratmak amacıyla dükkanların önüne duvar örüldüğünü iddia ederek Manavgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2011/8 D.İş sayılı dosyası ile tespit yapılıp Manavgat 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2011/244 Esas 2013/153 Karar sayılı dosyasında davalı şirketin müdahalesinin menine karar verildiğini ileri sürmüş ise de anılan davanın tarafı davacı S.. Ü.. olmayıp Ünlü Ticaret Turizm Ltd. Şti. olması sebebiyle söz konusu davanın davacı S.. Ü..’nün ortağı olduğu davalı şirketin feshi davasında haklı sebep olarak değerlendirilemeyecektir.
Davalı şirket davacı S.. Ü.., S.. B.., M… Ş.., H.. S.. Ş.. ve A.. Ş.. kardeşlerden oluşan 5 kişilik bir aile şirketi olmakla birlikte bir sermaye şirket idir. Bu sebeple de davacının aile bireyleri arasındaki manevi bağların koptuğuna dair gerekçesi de davalı anonim şirketin feshi için haklı neden olarak görülemeyecektir.
Bu itibarla mahkemece, yukarda yapılan açıklamalar ışığında davacı S..Ü..’nün dayandığı nedenlerin 6102 Sayılı TTK’nın 531 . maddesi uyarınca haklı neden olarak kabul edilemeyeceği nazara alınmadan yanılgılı değerlendirme ile davalı şirketin feshi için haklı neden olduğunun kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.
Aynı şekilde müdahil davacı S.. B.. vekili de davacı S.. Ü..’nün dayandığı nedenler dışında diğer şirket ortağı ve yöneticisi konumundaki kardeşleri tarafından kendisi ve çocuklarının tehdit edilip hakarete uğradığını, kendisi ve çocuklarının şirkete ait tesislere alınmadığını, şirkete ait olmakla birlikte uzun zamandan beri kullandığı villanın zorla boşaltılıp eşyalarına zarar verildiğini iddia etmiş ise de davacı S.. B..’ın anılan konularda Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığı suç duyurularının takipsizlikle sonuçlandığı, bilgi alma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla açtığı davaların redle sonuçlandığı nazara alındığında müdahil davacı S.. B.. yönünden de davalı şirketin 6102 Sayılı TTK’nın 531 . maddesi uyarınca feshini gerektiren haklı nedenlerin oluşmadığına karar vermek gerekirken mahkemece, müdahil davacı S.. B.. yönünden de davalı şirketin feshi için haklı nedenlerin oluştuğunun kabulü doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
Ayrıca mahkemece hüküm fıkrasının 7. bendinde “Davacıya ve müdahil davacıya verilmesine karar verilen D.. D… ve Kumul Otel işletmelerinin “tedbiren” davacılara verilmesine” karar verilmiş ise de 6100 Sayılı HMK’nın onuncu kısmı “Geçici Hukuki Korumalar” başlığı altında ihtiyati tedbir müessesini düzenlemiştir. Aynı Kanun’un “ihtiyati tedbirin şartları” başlıklı 389. maddesinin birinci fıkrasında “mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme sebebiyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir” hükmü düzenlendikten sonra 391. maddesinde ihtiyati tedbir kararının hem maddi hem şekli içereceği düzenlenmiştir. Buna göre Yargıtay uygulamalarında (Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 1.6.2012 tarih, 2012/12474E. 2012/14232K. Sayılı ilamı) kabul edildiği ve HMK’nun 391 . maddesi gerekçesinde açıklandığı üzere “dava sonunda elde edilecek faydayı sağlayacak şekilde”, başka bir deyişle “davanın ve uyuşmazlığın esasını halleder şekilde” ihtiyati tedbir kararı verilmesi doğru değildir. Bu itibarla mahkemece, somut uyuşmalık bakımından yukarda açıklandığı üzere 6102 Sayılı Kanun’un 531 . maddesinde öngörülen haklı sebeplerin varlığının kanıtlamamış olmasıda nazara alınmak suretiyle şirketin malvarlığını bölecek ve HMK’nın öngördüğü geçici hukuki koruma kriterini aşacak şekilde davalı şirkete ait D.. D.. ve Kumul Otel işletmelerinin tedbiren davacılara verilmesi doğru görülmemiş, kararın açıklanan bu sebeple de davalı şirket yararına bozulması gerekmiştir.
3-) Bozma sebep ve şekline göre davalı vekilinin, mahkemece fesih yerine uygulanan alternatif çözüme ve vergi yükümlülüklerine dair sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
4-) Davalı vekilinin 24.3.2015 tarihli tavzih kararı ile ilgili temyiz itirazlarının incelenmesine gelince, davacı S.. Ü.. vekilince 2.3.205 tarihli dilekçeyle mahkemenin 17.2.2015 tarih 2012/450 Esas 2015/96 Karar sayılı kararının hüküm fıkrasının “Davacıya ve müdahil davacıya verilmesine karar verilen D.. D.. ve Kumul Otel işletmelerinin tedbiren davacılara verilmesine” şeklindeki 7. bendinin tavzihen düzeltilmesi talebi üzerine mahkemece, tavzih talebinin kabulüyle anılan hükmün yazılı şekilde tavzihine karar verilmiş ise de 6100 Sayılı HMK’nın 305 . maddesinde “Hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt uyandırıyor yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa, icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her biri hükmün açıklanmasını veya tereddüt ya da aykırılığın giderilmesini isteyebilir. Hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar, tavzih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez” hükmü düzenlenmiştir. Mahkemece, anılan hüküm nazara alınmadan hüküm fıkrasının 7. bendindeki tedbir kararını davalı şirket aleyhine değiştiren-genişleten tavzih kararı verilmesinin anılan yasal düzenleme uyarınca mümkün görülmemesine göre davalı şirket vekilinin tavzih kararına karşı ileri sürdüğü temyiz itizralarının kabulüyle 24.3.2015 tarihli tavzih kararının da davalı şirket yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
5-) Davalı vekilinin mahkemece verilen 16.6.2015 tarihli tedbirin infazının sağlanması ve kayyım yetkilendirilmesine dair kararı ile ilgili temyiz itirazlarının incelenmesine gelince, anılan karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiş olup, bu temyiz dilekçesinin temyiz defterine kaydedildiği belirlenemediği gibi temyiz harcının yatırıldığına dair makbuza da dosya içerisinde rastlanmamıştır.
Temyiz dilekçesinin verilme usulü HMK’nun 365 . maddesinde açıklanmıştır. Buna göre temyiz dilekçesinin temyiz defterine kayıt ettirilip, temyiz harcının da yatırılmış olması gerekmektedir. Temyiz isteminde bulunan davalı vekili tarafından bu işlemler yapılmaksızın verilmiş temyiz dilekçesinin incelenme kabiliyeti bulunmadığından temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan sebeplerle davalı vekilinin mahkemenin 17.2.2015 tarih 2012/450 Esas 2015/96 Karar sayılı kararına dair sair temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan sebeplerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle kararın davalı yararına BOZULMASINA, (3) numaralı bentte açıklanan sebeplerle davalı vekilinin mahkemece fesih yerine uygulanan alternatif çözüme ve vergi yükümlülüklerine dair sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek olmadığına, (4) numaralı bette açıklanan sebeplerle davalı vekilinin 24.3.2015 tarihli tavzih kararı ile ilgili temyiz itirazlarının kabulüyle tavzih kararının davalı şirket yararına BOZULMASINA, (5) numaralı bentte açıklanan sebeplerle davalı şirket vekilinin mahkemece verilen 16.6.2015 tarihli tedbirin infazının sağlanması ve kayyım yetkilendirilmesine dair karara yönelik temyiz itirazlarının reddine, takdir olunan 1.100 TL duruşma vekalet ücretinin davacı ve asli müdahilden alınarak davalıya verilmesine, ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 3.12.2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dava, 6102 Sayılı Kanun’un 531 . maddesi uyarınca davalı anonim şirketin haklı sebeple feshine dair olup, dava 6102 Sayılı Kanun’un 1.7.2012 tarihinde girmesinden sonra 12.7.2012 tarihinde açılmıştır. Davacıların ileri sürdükleri fesih sebeplerinin tamamının Kanun’un yürürlük tarihinden önce gerçekleştiği uyuşmazlık konusu değildir.
6103 Sayılı TTK’nın Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 2 /1. maddesinin a-b-c bentlerine göre eski kanun zamanında gerçekleşen hukuki olaylara eski kanun, yeni kanun zamanında gerçekleşen olaylar ise yeni kanuna göre değerlendirelecektir. Dolayısıyla kanunların geriye etkili olarak uygulanmaması kuralı bu maddede bir kez daha ifade edilmiştir. Kural bu olmakla birlikte anonim şirketin haklı sebeple feshinin eski TTK’da düzenlenmeyip ilk defa yeni TTK’da düzenlenmiş olması sebebiyle Yürürlük Yasa’sının 3. maddesi gözetildiğinde eski TTK zamanında meydana gelen sebeplere dayanarak anonim şirketin feshinin mümkün olup olmadığının somut davada değerlendirilmesi gerekmektedir. Kanun’un 3. maddesine göre, eski kanun zamanında kurulan ancak yeni kanun zamanında da varlığını devam ettiren hukuki ilişkiler bakımından eğer hukuki ilişkinin içeriği taraf iradelerinden bağımsız olarak kanun tarafında düzenlenmişse bu hukuki ilişkinin yeni kanunun yürürlüğe girmesinden sonra meydana getireceği hukuki sonuçlar yeni kanuna göre değerlendirelecektir. İçeriği taraf iradeleriyle serbestçe belirlenmiş hukuki ilişkilere (örneğin sözleşme) ise yeni kanun değil, hukuki ilişkinin kurulduğu tarihteki yasa uygulanacaktır. Ancak tarafların iradelerinden bağımsız olarak kanunla düzenlenen hukuki ilişkilere yeni kanunun uygulanacak olması ancak yeni kanunun yürürlüğe girdiği dönemden sonra meydana gelen hukuki olay ve işlemler için söz konusu olacaktır. Yoksa eski yasa zamanında gerçekleşen ve tamamlanan olaylara yeni Kanun’un uygulanması söz konusu değildir. Buna Kanun’un 2. maddesi engeldir.
Somut davada, davalı şirket eski yasa zamanında kurulmuş olmasına ve o tarihte anonim şirketin haklı sebeple feshi yasada yer almamasına rağmen yeni Kanun’un yürürlüğe girmesiyle birlikte Yürürlük Yasası’nın 3. maddesi gereğince davalı şirketin de haklı sebeple feshi talep edilebilecek ise de haklı sebeple fesih sebeplerinin Yürürlük Yasası 2. maddesi gereğince yeni Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra gerçekleşmesi veya en azından eski yasa zamanında gerçekleşen sebebin yeni yasa döneminde de devam ediyor olması gerekir. Söz konusu olay eski yasa zamanında gerçekleşmiş ve tamamlanmışsa anonim şirketin feshinin tamamlanan olaya dayalı olarak talep edilmesine 3. madde cevaz vermemektedir. Somut davada maddi vakıalar eski yasa zamanında gerçekleşmiş ve tamamlanmış olup bu maddi vakıaların yarattığı olumsuz sonuçlar yeni yasa döneminde ve dava tarihinde hissedilse dahi bu durum şirketin feshi için yeterli olmadığından Kanun’un yürürlüğe girmesinden 10 gün sonra açılan işbu davanın bu sebeple reddedilmesi gerektiği görüşünde olduğumdan çoğunluğun kararına katılmıyorum.
KARŞIOY
1-) Dava, 6102 S. TTK’nın 531.maddesi uyarınca açılan haklı sebeple anonim şirketin fesih ve tasfiyesi istemine ilişkindir.
2-) Dairemiz çoğunluk görüşünde de ifade olunduğu üzere, “haklı sebeple anonim ortaklığın fesih ve tasfiyesini talep etme” hakkı 6762 S. TTK’da öngörülmeyen ve 6102 S. TTK’nın 531.maddesi uyarınca sermayenin enaz %10’u, HAAO da ise enaz %5’ine sahip azlık hisse sahiplerine tanınan yeni bir hak türüdür.
3-) Somut olayda, davalı şirketin 5 kardeş arasında müşterek hisseli bir aile şirketi vasfında anonim ortaklık olduğu, kardeşler arasında yüksek montanlıbir çok davanın bulunduğu, tek amacı kâr etmek olar şirketin kâr paylarının dağıtılmaması sebebiyle ortaklar arasında sorunlar çıktığı, keza şirkete ve şirket hissedarına kayyım tayini, şirket tesislerinin ortak kullanımı, bilgi alma hakkının kullandırılmaması, şirketin bazı varlığının diğer ortaklardan gizlenmesi vs. sebeplerle de sorunlar çıktığı, birbirlerine çok ağır suçlamalar yönelttikleri, söz konusu sorunların davacıya atfi kabil bir kusurdan meydana geldiğinin de kanıtlanamadığı, anılan sebeplerle şirketin fesih ve tasfiyesi sebebinin gerçekleştiği, ancak mahkemece fesih yerine başka önlemler (şirketin bölünmesi, hisse bedelinin ödenerek dava açan ortağın çıkarılması vs.) de alınabileceği, böylesi bir çözüm tarzının tüm hissedarların yararına olduğu, yerel mahkemenin şirketin haklı sebeple fesih ve tasfiyesi koşullarının gerçekleştiğinin tespitine dair kararı bu yönü itibariyle doğru olduğu halde, Dairemiz çoğunluğunca anılan sebeplerin fesih için haklı sebep teşkil etmediğine yönelik (2) no’lu bentteki değerlendirmesine katılmıyorum.
ÖZET : Dava, davacıların davalı şirketin maddi geliri varsa bunların tespiti ile ödenmesine karar verilmesini talep etmelerine ilişkindir.
Davacıların dava tarihinden önce hisselerinin tamamını devretmek suretiyle davalı şirketteki ortaklıklarının sona erdiği,yönetim kurulu tarafından alınan karar ile devirlerin aynen kabul edildiği,kar payı dağıtılması konusunda karar vermeye genel kurulun yetkili olduğu, pay sahibinin kar payına haksız müdahale edilmesi halinde karın ödenmesini mahkemeden talep edilmesine imkan sağlayacak yasal bir dayanak bulunmadığı ve davalı şirketin talep edilen yıllarda herhangi bir gelir elde etmediği sebepleriyle davanın reddi gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 27.03.2015 tarih ve 2014/305-2015/151 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili, müvekkillerinin babalarından miras olarak intikal etmesi üzerine davalı şirketin hissedarı olduklarını, buna rağmen davalı şirketten hiçbir gelir alamadıklarını, yapılan hiç bir toplantıdan haberdar olmadıklarını, 2009 yılından itibaren şirket ortaklarına dağıtılan ticari gelir ve kar paylarının müvekkillerine ödenmediğini ileri sürerek, müvekkillerinin hisselerinin bugünkü maddi değerlerinin, 2009 yılından itibaren dağıtılması gereken ancak dağıtılmayan maddi gelir varsa bunların tespiti ile müvekkillerine ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; davacıların dava tarihinden önce 20.8.2004 tarihinde davalı şirket hisselerinin tamamını dava dışı “hisse devir sözleşmesi” ile devretmek suretiyle davalı şirketteki ortaklıklarının sona erdiği, davalı şirket yönetim kurulu tarafından alınan karar ile devirlerin aynen kabul edildiği, ortaklık genel kurulunun kar payı dağıtımına dair bir kararının mevcut olmadığı, kar payı dağıtılması konusunda karar vermeye genel kurulun yetkili olduğu, pay sahibinin kar payına haksız müdahale edilmesi halinde karın ödenmesini mahkemeden talep edilmesine imkan sağlayacak yasal bir dayanak bulunmadığı, davalı şirketin talep edilen yıllarda herhangi bir kar elde etmediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacılar vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacılar vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 01,50 TL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 21.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
ÖZET : Dava; yönetim kurulu üyelerinin şirkete vermiş olduğu zararın tahsili ile kâr payı istemine ilişkindir. Davalı şirketin genel kurulunda 6111 Sayılı yasadan şirketin yararlanması çerçevesinde şirketi ilgilendiren konularda yönetim kuruluna yetki verilmiş, şirket yönetim kurulu ise kendisine verilen yetkiye istinaden almış olduğu karar ile bilançonun aktifinde yer alan geçmiş yıllardan kalma batak alacağın anılan yasadan yararlanılarak aktif bilanço değerinin gerçek kayıtlara uygun hale getirilmesine karar verilmiş, bu işlem çerçevesinde vergi ödemesi yapılmış olup, 6111 Sayılı Kanun’un işletmelerin aktifinde yer aldığı halde gerçekte mevcut olmayan emtialar, kasa mevcudu ve ortaklardan alacakları için yararlanılabileceğinin açık olması karşısında, davalı yönetim kurulu üyelerinin anılan yasa hükmünden yararlanmak amacıyla yapmış oldukları düzeltme işleminden dolayı şirketi gerçek anlamda ne şekilde zarara uğrattıkları denetlenebilir bir şekilde değerlendirilmeden üstelik davalı yönetim kurulu üyeleri vekilinin bu yönden hükme esas bilirkişi raporuna karşı ciddi, sonuca etkili ve esaslı itirazları karşılanmadan hüküm tesisi doğru görülmemiş, kararın bu sebeple bozulması gerekmiştir.Öte yandan, mahkemece, davacıların kar payı isteminin kabulüne karar verilmiş ise de, bir anonim şirketin kar dağıtımı yapabilmesi için kanun ve esas sözleşmeye uygun olarak kural olarak kar dağıtılması yönünde bir karar alınması gerektiği kuşkusuzdur. Bu bağlamda mahkemece genel kurulun yerine geçmek suretiyle üstelik genel kurulun yargılama sırasında yapıldığı da gözardı edilerek hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Malatya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 26.3.2015 tarih ve 2012/619-2015/265 Sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davalılar vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 5.4.2016 günü başkaca gelen olmadığı yoklama ile anlaşılıp hazır bulunan davalılar vekili dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili, müvekkillerinin de ortağı olduğu davalı şirketin yönetim kurulu üyesi olan diğer davalıların şirketi ve ortaklarını zarara uğrattıklarını, ayrıca davacılara 2010 ve 2011 yıllarına dair olarak dağıtılması gereken karın da dağıtılmadığını ileri sürerek, şimdilik 10.000 TL alacağın davalı şirketten tahsiline, 10.000 TL zararın ise davalı yönetim kurulu üyelerinden tahsili ile şirkete verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiş, 27.9.2013 tarihli ıslah dilekçesi ile istemini artırmıştır.
Davalılar vekili, davacıların ortaklık sıfatları kalmadığını, kısmi dava açılamayacağını, şirketin zarara uğratıldığı iddiasının gerçeği yansıtmadığını, kar payı dağıtma yetkisinin genel kurula ait bir yetki olduğunu savunarak, davanın usul ve esas yönünden reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna göre, şirket genel kurulunun 8.4.2011 tarihli toplantısında 6111 Sayılı Kanunla ilgili şirketi ilgilendiren konulardan faydalanmak üzere yönetim kurulunun yetkilendirildiği, şirket yönetim kurulunun bu yetkiye istinaden aldığı 10.4.2011 tarihli kararı ile, bilançonun aktifinde şirketin kuruluşundan 31.12.2010 tarihine kadar yer alan geçmiş yıllardan kalma 635.143 TL’lik batak alacağın 6111 Sayılı Kanundan yararlanılarak aktif bilanço değerinin gerçek kayıtlara uygun hale getirilmesine karar verildiği, bu karara istinaden yapılan muhasebe işlemleri sonucunda şirketin 2011 yılını 376.276,43 TL zararla kapattığı, yönetim kurulunun söz konusu işleminin, 6111 Sayılı Kanun’nun 11 . maddesine aykırı olduğu, zira kaydi düzeltme yapılacak değerlerin ilgili kanun hükmünde sınırlı bir şekilde sayıldığı, düzeltmeye tabi olacak alacağın ise yalnızca ortaklardan olan alacaklar olduğu, 635.143 TL’lik alacağın kimden olduğunun dosya kapsamından anlaşılamadığı, fakat ortakların sermaye taahhütlerini tamamen yerine getirdiği hususu göz önüne alındığında, düzeltmeye tabi tutulan 635.143 TL’lik alacağın ortaklardan olmadığının anlaşıldığı, bundan dolayı yönetim kurulunun ortaklardan olmayan bu alacağı düzeltmeye tabi tutuğu işleminin kanuna aykırı olduğu, davalı yönetim kurulu üyelerinin söz konusu 654.197,29 TL’lik şirket zararından sorumlu oldukları, davacıların şirket ortağı oldukları hususunun kesinleşen karar ile sabit olduğu, şirketin 2011 yılı kârının 258.294,14 TL olarak hesaplandığı, 2010 yılı şirket kârının dağıtılmamasına dair genel kurulca karar alındığı, bu sebeple 2010 yılı kâr payı talebinin kabul edilemeyeceği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalılar vekili temyiz etmiştir.
1- )Dava, davalı yönetim kurulu üyelerinin şirkete vermiş olduğu zararın tahsili ile şirkete verilmesi, 2010 ve 2011 yıllarına dair kâr payının davalı şirketten tahsili istemine dair olup, mahkemece benimsenen bilirkişi kurulu raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Oysa, davalı şirketin 8.4.2011 tarihli genel kurulunda 6111 Sayılı yasadan şirketin yararlanması çerçevesinde şirketi ilgilendiren konularda yönetim kuruluna yetki verilmiş, şirket yönetim kurulu ise 8.4.2011 tarihli kendisine verilen yetkiye istinaden almış olduğu 10.4.2011 tarihli karar ile bilançonun aktifinde şirketin kuruluşundan 31.12.2010 tarihine kadar yer alan geçmiş yıllardan kalma 635.143,00 TL batak alacağın anılan yasadan yararlanılarak aktif bilanço değerinin gerçek kayıtlara uygun hale getirilmesine karar verilmiş, bu işlem çerçevesinde vergi ödemesi yapılmış olup, 6111 Sayılı Kanun’un işletmelerin aktifinde yer aldığı halde gerçekte mevcut olmayan emtialar, kasa mevcudu ve ortaklardan alacakları için yararlanılabileceğinin açık olması karşısında, davalı yönetim kurulu üyelerinin anılan yasa hükmünden yararlanmak amacıyla yapmış oldukları düzeltme işleminden dolayı şirketi gerçek anlamda ne şekilde zarara uğrattıkları denetlenebilir bir şekilde değerlendirilmeden üstelik davalı yönetim kurulu üyeleri vekilinin bu yönden hükme esas bilirkişi raporuna karşı ciddi, sonuca etkili ve esaslı itirazları karşılanmadan yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, kararın bu sebeple bozulması gerekmiştir.
2- )Öte yandan, mahkemece, 2011 yılına dair olarak davacıların kar payı isteminin kabulüne karar verilmiş ise de, bir anonim şirketin kar dağıtımı yapabilmesi için kanun ve esas sözleşmeye uygun olarak kural olarak kar dağıtılması yönünde bir karar alınması gerektiği kuşkusuzdur. Bu bağlamda mahkemece genel kurulun yerine geçmek suretiyle üstelik 2011 yılına dair genel kurulun yargılama sırasında yapıldığı da gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, kararın bu sebeple de bozulması gerekmiştir.
3- )Bozma neden ve şekline göre davalılar vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarda ( 1 ) ve ( 2 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün, davalılar yararına BOZULMASINA, ( 3 )numaralı bentte açıklanan nedenlerle, diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, takdir olunan 1.350,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacılardan alınıp davalılara verilmesine, ödenen temyiz peşin harcın istemi halinde temyiz edene iadesine, 07.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada…. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 10.2.2015 tarih ve 2014/395-2015/81 Sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi …tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili; müvekkillerinin davalı…….’ye ortak olduklarını, diğer davalıların 25.2.2009 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurul toplantısında yönetim kuruluna seçildiklerini, davalıların 2009 yılından itibaren müvekkillerine kâr payı alacaklarını ödemediklerini ayrıca şirketin içini boşaltarak şirketin malvarlığını ve makinelerini kendilerinin de gizli ortakları olduğu şirkete geçirdiklerini ileri sürerek şirkete kayyım atanmasına ve müvekkillerinin şimdilik 5.000,00 TL kâr payı alacaklarının yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı …vekili; davacıların şirketten herhangi bir kâr payı alacağının bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalı …vekili; kâr payı alacağına yönelik davanın sadece şirkete karşı açılabileceğini, savunarak davanın reddini istemiştir.
Diğer davalılar, davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; anonim şirketlerde kâr payının ayrılmasına, dağıtımın şekline karar verecek organın genel kurul olduğu, genel kurul kararı alınmadan kâr payı henüz tahakkuk etmiş olmayacağından kâr dağıtımının yapılamayacağı, kâr payı istemine dair davanın sadece şirkete yöneltilmesi gerektiği ve diğer davalılara husumet yöneltilemeyeceği ayrıca davalı şirketin kâr dağıtımı yapacak durumda bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacılar vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacılar vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacılar vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 01,50 TL temyiz ilam harcının temyiz edenlerden alınmasına, 14.3.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2015/14100
K. 2016/8853
T. 1.12.2016
DAVA : Taraflar arasında görülen davada … …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 03/06/2015 tarih ve 2012/231-2015/414 Sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davacılar vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen …/…/2016 günü hazır bulunan davacılar vekili Av. … ile davalı vekili Av….. dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi …tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili, müvekkillerinin davalı şirkettin hissedarı olduğunu, davalı şirketin 31/05/2012 tarihinde 2012 yılı Olağan Genel Kurul Toplantısı şirketi zarara uğratacak nitelikte kararlar alındığını, alınan kararların kötü niyetli, usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek, davalı şirketin 31.05.2012 tarihli Olağan Genel Kurul Kurulu’nda alınan ve gündemin …,…, …, …,…, …, …,…,…,…,…,… ve ….maddelerindeki kararların iptaline, bu kararların uygulanmasının geri bırakılması yönünde tedbir kararı verilmesine, şirkete yönetici kayyım atanmasına, mevcut yönetimin ve denetçilerin tedbiren işten el çektirilmesine, şirket kayıtları üzerinde deneyimli ve alanında uzman özel bir denetim firmasına şirketin 2010-2011 yılı hesaplarının denetlettirilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davaya konu genel kurul gündem maddelerinin hukuka ve yasal düzenlemelere uygun olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, iptali talep edilen genel kurul kararlarından …, …, …, …. maddelerin iptal davasına konu olamayacağı, iptali talep edilen diğer kararların iptal koşulları oluşmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacılar vekili temyiz etmiştir.
…-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve iptali istenen genel kurulda yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı verilmemesi yönünde karar verilmiş bulunmasına göre, davacılar vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde değildir.
…-Dava, anonim şirket genel kurul kararlarının iptali istemine ilişkindir.Mahkemece yukarda yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir. Her ticaret şirketi gibi anonim şirketin nihai amacı kar elde etmek ve bunu dağıtmak olup anonim şirketin kar elde etme ve dağıtma nihai amacından doğan pay sahibinin kar payı hakkı da bir vazgeçilmez haktır. Bu çerçevede anonim şirketin pay sahiplerine dağıtılabilecek karı bulunuyorken iyiniyet kurallarına aykırı olacak şekilde uzunca bir süre dağıtılmaması ya da yetersiz dağıtılması halinde pay sahibi bu hakkını mahkeme aracılığıyla talep edebilecektir.
Somut olayda davacılar vekili, davalı şirketin iyi niyet kurallarına aykırı olarak 2000 yılından beri kar payı dağıtmadığını ileri sürmüş olup mahkemece davacı tarafın bu iddialarına dair herhangi bir araştırma yapılmamıştır. Bu durumda mahkemece, davacıların davalı şirketin uzun yıllardır kar payı dağıtmadığına dair iddiaları da araştırılarak, yukardaki genel kurulda alınan kar dağıtmama kararının davalı şirketin faaliyet gösterdiği sektörün genel gelişimi, davalı şirketin ekonomik faaliyet ve amaçları, ayrıca şirket işlemlerinin devamlı gelişmesini veyahut mümkün olduğu kadar istikrarlı kâr payı dağıtılmasını temin bakımından değerlendirilerek yasaya, ana sözleşmeye ve iyiniyet kurallarına aykırı olup olmadığı yolunda bu sahada uzman içinde ekonomistin de bulunduğu bilirkişi kuruluna inceleme yaptırılarak, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde eksik incelemeyle genel kurulun kar dağıtılmaması kararına dair iptal isteminin reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda (…) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine; (…) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, kararın davacılar yararına BOZULMASINA, takdir olunan ….350 TL duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacılara verilmesine, ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 1.12.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2014/7604
K. 2014/14243
T. 22.9.2014
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul (Kapatılan) 20. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 01/10/2013 tarih ve 2011/85-2013/269 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirketin 675,00 TL tutarında sermayesine sahip ortağı olduğunu, davalı şirketin 2002-2003 yıllarına ilişkin genel kurul toplantısının 17.5.2004 tarihinde yapıldığını, söz konusu toplantıda şirket sermayesinin 800.000,00 TL’den 800.125,00 TL’ye yükseltilmesine ve şirkete yeni ortaklar alınmasına ilişkin kararla birlikte başkaca hukuka aykırı kararlar alındığını, davalı şirketin 2004-2005-2006 yıllarına ilişkin genel kurul toplantısının da 19.7.2007 yılında yapıldığını, bu toplantıda da bir önceki toplantıdakine benzer hukuka aykırı kararlar alındığını, müvekkilince 17.5.2004 tarihli toplantıya ilişkin İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2004/935 esasında, 19.7.2007 tarihli toplantıya ilişkin İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2007/742 esasında iptal davalarını açıldığını, İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde açılan dava neticesinde sermaye arttırımı ve şirkete yeni ortak alınmasına ilişkin kararların iptal edildiğini, buna karşılık şirketin 2007 yılına dair 22.8.2008 tarihli olağan genel kurul toplantısında iptal kararına aykırı şekilde yeni ortakların toplantıya iştirak edip oy kullandığını, toplantıda alınan kararlardan şirketin 2007 yılına ilişkin bilanço ve gelir tablosunun onaylanmasına ilişkin 3 nolu, davalı şirketin kar payı dağıtımı yapmamasına ilişkin 4 nolu, davalı şirket müdürü Ayşe Verda Gülçelik’in ibra edilmesine ilişkin 5 nolu, Ayşe Verda Gülçelik’in 3 yıllığına yeniden şirket müdürü olarak seçilmesine dair 6 nolu kararın yasaya, ana sözleşmeye ve afaki iyiniyet kurullarına aykırı olduğunu ileri sürerek bahsi geçen kararların iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, açılan davanın kötü niyetle açıldığını, alınan kararların hukuka ve iyi niyet kaiidelerine uygun olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre; davacının davalı şirkette %0.0844 gibi küçük hissenin sahibi olduğu, limited şirketlerde çoğunluk ilkesinin geçerli olduğu, alınan kararlarda küçük pay sahibini ezme veya dışlama gibi bir durumun görülmediği, şirketin bilanço, kar ve zarar hesaplarının usulüne uygun olduğu, karın dağıtılmaması hususunda iyiniyet kurallarına aykırı bir durumun olmadığı, sermayenin %99,9’una sahip Ayşe Verda Gülçelik’in müdür olarak seçilmesinin doğal olduğu, şirketin hesaplarında ve işleyişinde bir usulsüzlüğün bulunmadığı, sadece şirket müdürünün kendisinin ibrasına ilişkin kararda oy kullanmasının yasal olmadığı gerekçesiyle, şirket müdürünün ibrasına ilişkin 5 nolu kararın iptaline, diğer taleplerin reddine karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, temyiz eden davalı vekilinin tüm, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava; limited şirket genel kurul toplantısında alınan kararlarının iptali istemine ilişkindir. Davalı şirketin 22.8.2008 tarihinde yapılan 2007 yılına ilişkin genel kurul toplantısı sırasında iptali talep olunan diğer kararların yanısıra davacının muhalif kaldığı 4 nolu kararla şirket karının dağıtılmayıp yedek akçe olarak ayrılmasına da karar verilmiştir. Dosya içerisindeki bilirkişi raporundan ve belgelerden davalı şirketin istikrarlı bir karlılık trendinin bulunduğu, şirketin 17.5.2004 ve 19.7.2007 tarihlerinde yapılan genel kurul toplantılarında da kar payı dağıtılmaması yönünde kararların alındığı, bu genel kurullarda alınan bir kısım kararlarla birlikte kar payı dağıtılmaması na ilişkin kararın da davalara konu edildiği anlaşılmaktadır. İptali istenilen 4 nolu kararda kar payının neden dağıtılmadığına dair herhangi bir açıklama bulunmadığı gibi dava sırasında da kar payı dağıtılmaması nın nedenleri izah olunmamıştır. Limited şirket ortaklığında aslolan şirket karından pay almak olması nedeniyle somut gerekçelere dayanmayan kar payı dağıtılmaması na yönelik 4 nolu genel kurul kararının hukuka ve iyiniyet kurallarına aykırı olduğu gözetilmeden bu talep yönünden de davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin tüm, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, temyiz harcı peşin alındığından davalıdan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 22.09.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/10060
K. 2006/13738
T. 21.12.2006
• ANONİM ŞİRKETLERDE KAR PAYI DAĞITIMI ( Şirketin İnkişafı ve Sürekli Kar Dağıtabilir Durumda Tutulması İçin İstisnai Olarak Sınırlanabileceği – Dağıtmamanın Uygun ve Faydalı Olduğunu Şirketin İspat Etmesi Gerektiği )
• KAR PAYI DAĞITILMAMASI ( Anonim Şirket Genel Kurul Kararının İptali Talebi – Dağıtmamanın Uygun ve Faydalı Olduğunu Şirketin İspat Etmesi Gerektiği/Pay Sahiplerinin Yeterli Oranda Kar Payı Üzerinde Müktesep Hakları Bulunduğu )
• PAY SAHİPLERİ ( Yeterli Oranda Kar Payı Üzerinde Müktesep Hakları Bulunduğu/Kar Payı Dağıtılmamasına İlişkin Anonim Şirket Genel Kurul Kararının İptali Talebi – Dağıtmamanın Uygun ve Faydalı Olduğunu Şirketin İspat Etmesi Gerektiği )
• KAR PAYI DAĞITIMI ( Şirketin İnkişafı ve Sürekli Kar Dağıtabilir Durumda Tutulması İçin İstisnai Olarak Sınırlanabileceği – Dağıtmamanın Uygun ve Faydalı Olduğunu Şirketin İspat Etmesi Gerektiği )
ÖZET : Davacı, davalı anonim şirketin hisse senedi sahibi ortaklarından olduğunu, şirketin onbeş yıldan beri kar payı dağıtmadığını, bu şekilde azınlık pay sahibi ortakların çoğunluğun tahakkümü altında tutulduğunu iddia ederek kar payı dağıtılmaması na ilişkin genel kurul kararının yasa, ana sözleşme ve özellikle de iyiniyet kurallarına aykırı olduğunu ileri sürerek iptaline karar verilmesini talep etmiştir. Her ticaret ortaklığı gibi anonim şirketlerin de nihai amacı kar elde edip ortaklarına dağıtmaktır. Pay sahiplerinin yeterli oranda kar payı üzerinde müktesep hakları vardır. Kar payı dağıtımı ancak şirketin inkişafı ve sürekli kar dağıtabilir durumda tutulması için istisnai olarak sınırlanabilir. Kar payı dağıtmamanın uygun ve faydalı olduğunu şirket ispat etmek durumdadır. Açıklanan ilkeler çerçevesinde genel kurul kararının iyiniyetli olup olmadığının araştırılması gerekirken eksik inceleme ile yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi hatalıdır.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul Asliye 7. Ticaret Mahkemesi’nce verilen 08.03.2005 – 2005/132 sayılı kararın Yargıtay’ca duruşmalı olarak incelenmesi davacılar vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 19.12.2006 gününde davacılar avukatı E.Ö. ile davalı avukatı N.A. gelip temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi A.O. tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra, işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili, müvekkillerinin davalı şirketin kurucu A grubu ve B grubu nama ve hamiline yazılı hisse senedi sahibi ortaklarından olduğunu, şirketin 26.03.2004 tarihinde yapılan olağan genel kurulunca müvekkillerinin usulünce çağrılmamalarına rağmen haricen öğrenerek vekaleten temsil edildiklerini, hisselerin davacılara miras yoluyla intikal ettiğini ve 2001 yılına kadar yapılan tüm sermaye artışlarına katıldıklarını, ancak bu tarihten sonra davacıların müzayakalarından yararlanılarak gerekli olmayacak miktar ve şekilde sermaye artışları yapıldığını ve rüçhan haklarının kullanmaları engellenerek paylarının düşürüldüğünü, 03.12.2003 tarihli genel kurulda alınan sermaye artışı kararının ve 02.03.2004 tarihinde yapılan A grubu hissedarlar genel kurulunda alınan kararların iptali davalarının derdest olduğunu, buna rağmen davalı şirketin 26.03.2004 tarihli genel kurulun gündemin 3’üncü maddesi ile yasa, ana sözleşme ve iyiniyet kurallarına aykırı olarak karın olağanüstü yedek akçeye ayrılmasına ve ortaklara dağıtılmamasına karar verildiğini ileri sürerek, kar dağıtılmamasına ilişkin genel kurul kararının iptalini istemiştir.
Davalı vekili, toplantıya çağrının yasa ve ana sözleşmeye uygun olarak yapıldığını, kar dağıtmama kararının ana sözleşmenin 36 /son maddesine uygun olduğu gibi iyiniyet kurallarına aykırılığının da bulunmadığını, önceki yıl 63.000.000.000.000.TL zarar eden şirketin amacına erişmek için kar dağıtılmasının olağan olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlara göre, genel kurul toplantısına çağrının usulüne uygun yapıldığı, davacıların vekaleten temsil edildikleri ve alınan tüm kararlara muhalefet şerhi koyduklarını, ana sözleşmenin 36 /son maddesine uygun olarak oyçokluğu ile karın dağıtılmayarak olağanüstü yedek akçeye ayrılmasına karar verildiği, kararın yasa, ana sözleşme, iyiniyet kurallarına aykırı olmadığı, bilirkişi raporunda da şirketin önceki yıl 63.000.000.000.000.- TL zararının bulunduğu, şirketin mali yapısını güçlendirmek ve halen süren ekonomik sarsıntıların etkisini azaltmak için karın dağıtılmaması yönünde aldığı kararın iptali için bir neden bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacılar vekili temyiz etmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacılar vekilinin yerinde görülmeyen ve aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Davalı anonim şirketin 226.03.2004 tarihli genel kurul toplantısının gündeminin 3’üncü maddesi görüşmeleri sonucunda şirketin karından kanun ve ana sözleşme gereğince ayrılması gereken miktarlar düşüldükten sonra kalan kısmın tamamının olağanüstü yedeklere ayrılmasına karar verilmiş, bu karara davacılar karşı çıkarak muhalefet şerhini genel kurul tutanağına yazdırmışlardır. Dava, alınan bu kararın, ortakların müktesep haklarından olan kar payı alma hakkının ihlali niteliğinde olduğu iddiasına dayanılarak genel kurul kararının iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, şirketin daha önceki yılda 63.000.000.000.000.- TL zarar ettiği, ana sözleşmenin 36 /son maddesinde şirket karının dağıtılmayarak olağanüstü yedek akçeye ayrılması konusunda genel kurula yetki verildiği, ayrıca şirketin inkişafı ve sürekli kar edebilmesi amacıyla karın dağıtılmamasına karar verebileceği, bu nedenlerle genel kurul kararlarının yasa, ana sözleşme ve iyiniyet kurallarına aykırı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Öncelikle belirtilmelidir ki, her ticaret ortaklığı gibi anonim ortaklığın nihai amacı kar elde edip ortaklarına dağıtmaktır. Bu amaç, ana sözleşmelerde yer almaz, çeşitli kanunlardaki kişi birliklerini ayıran, “müşterek gaye” kıstasından ve “ortaklık” kavramından doğar. Başka bir deyişle “anonim şirket kanunen yasak olmayan her türlü İktisadi maksat ve konular için kurulur” ( TTK’nun 271 )ve kar elde etmek ve paylaştırmak nihai amacını elde etmek hedefine yönelir ve bu yolda çaba harcar. Ortaklığın bütün organları bu nihai amaca uygun kararlar almak zorundadır. İşte, şirketin kar elde etmek ve dağıtmak nihai amacından doğan kar payı, bir vazgeçilmez haktır ( TIK 385 )( Poroyffekinalp/Çamoğlu – Ortaklıklar ve Koop. Hukuku 8. bası, s. 487 ).
Şirketin nihai amacının kar elde edip ortaklara dağıtması esas olmakla birlikte ana sözleşmeye konulacak hükümler yanında kanunda gösterilen nedenler bu genel ilkenin istisnalarını oluşturmaktadır. Bu istisnaların en önemlisi ve uygulamada da sıkça görülüp dava konusu uyuşmazlığa da konu olan TTK’nun 469/2’nci maddesindeki düzenlemedir. Anılan düzenleme gereğince şirketin devamlı inkişafı ve mümkün mertebe istikrarlı kar dağıtımını temin bakımından ana sözleşmede zikredilenlerden başka yedek akçeler ayrılmasına şirket genel kurulunca karar verilebilir.
TTK’nun 385’inci maddesinde düzenlenen müktesep hak olan kar payı hakkı ile bu hakkın istisnasını oluşturan TTK’nun 469/2’nci fıkrası arasındaki hassas dengenin kurulması zorunludur. Ana sözleşmede ihtiyari ve kanuni yedek akçelerin ayrılmasından sonra kalan safi karın bir kısmının dağıtılmamasına ve olağanüstü yedek akçeye ayrılması mümkün ve bu konudaki genel kurul kararının ana sözleşme ve iyiniyet kurallarına aykırılığı söz konusu olmamakla birlikte, tamamının yedek akçeye ayrılması TTK’nun 469/2’nci maddesinin istisna hükmü olduğu gözetildiğinde; TTK’nun 385’inci maddesinde düzenlenen müktesep hakkın ihlal edilmediğini kanıt yükünün davalı şirkette olması sonucunu doğurur. Olağanüstü yedek akçeye ayırma kararının genel kurul kararında gerekçesi gösterilmemiş olsa bile, yargılama sırasında mahkemece davalıya açıklattırılıp somut delillerinin gösterilmesinin istenmesi gerekmektedir. Bu durum, ister bir defa, isterse süreklilik kazanmış olan kar payı dağıtılmaması kararları için de söz konusudur.
Somut olaya dönüldüğünde; davalı şirketin ana sözleşmesinin 36’ncı maddesinin 1 /son maddesi gereğince 1 temettü ve diğer sözleşmesel ve kanuni yedekler ayrıldıktan sonra kalan safi karın 2’nci maddenin d bendi gereğince ikinci tertip temettü payı olarak dağıtılacağı belirtilmiş, son fıkra ile de genel kurulun ekseriyeti ile kar payının dağıtılmayıp olağanüstü yedeklere ayrılabileceği benimsenmiştir. İptali istenen genel kurulunun gündeminin 3’üncü maddesine göre de ana sözleşmenin 36 /son maddesine dayanılarak oluşan karın tamamının olağanüstü yedeğe ayrılmasına karar verilmiştir.
Davacılar vekili, davalı şirketin 15 yıldır kar payı dağıtmadığını, bu şekilde azınlık pay sahibi ortakların çoğunluğun tahakkümü altında tutulduğunu, alınan kararların yasa, ana sözleşme ve özellikle iyiniyet kurallarına aykırı olduğunu iddia etmiştir. Yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunda şirketin bir önceki yıl zarar etmiş olmasına rağmen tekrar kara geçmiş olduğu gözetildiğinde en azından ana sözleşmenin 36/1 ‘inci maddesi gereğince % 5 oranında kar payı dağıtması ve bu nedenle genel kurul kararının iptali gerektiği belirtilmiş olmasına rağmen mahkemece bilirkişi raporundaki değerlendirmelere itibar edilmemesine ilişkin yeterli gerekçe gösterilmemiştir.
O halde, mahkemece, kar payının güçlü bir nispi müktesep hak olduğu ve TTK’nun 469/2’nci maddesinin TTK’nun 385’inci maddeye bertaraf eden bir hüküm olmayıp, gerektiğinde uygulanması mümkün istisnai bir nitelik taşıdığı, pay sahibinin yeterli oranda kar payı üzerinde müktesep hakkı bulunduğu ve TTK’nun 469/2’nci maddesinin uygulanması gerektiğinde gerçekten şirketin inkişafı ve sürekli kar dağıtabilir durumda tutulması için kar payı dağıtılmaması nın uygun ve faydalı olup olmadığının ispat yükünün davalı şirkete yüklenerek, çeşitli ihtimalleri karşılaştırmalı olarak kapsayan içerikte bilirkişi raporu alınıp, hakların sakınılarak kullanılması ilkesi çerçevesinde genel kurul kararının iyiniyetli olup olmadığının saptanması gerekir iken, yazılı gerekçeyle eksik inceleme sonucu hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bu nedenle davacılar yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda 1 numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, 2 numaralı bentte açıklanan nedenlerle kararın davacılar yararına BOZULMASINA, takdir edilen 500,00.- YTL duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 21.12.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
ÖZET : İki kişilik bir limited ortaklıkta ortaklardan birinin çıkarılmasına mahkemece izin verilmesi, sonucu itibariyle, tek kişilik limited şirketin devamına imkan tanıma neticesini doğuracağından, TTK.nun 551/2 nci maddesindeki çıkma hakkının ancak ikiden fazla ortaklı limited şirketlerde uygulanmasının mümkün olacağının kabulü gerekir. İki ortaklı limited şirkette ortaklardan biri şirketten çıkarmasına izin verilmesini isteyemeyeceğinden, bu ortak ancak aynı maddede düzenlenmiş bulunan fesih hakkını kullanabilir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Beypazarı Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 20.06.2003 tarih ve 2003/7 – 2003/169 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı şirket müdürü tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Dilek Çakıroğlu tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirkette 16 hisse payı sahibi olduğunu, şirketin kuruluşundan beri yaklaşık 5 yıl geçmesine rağmen hiç kar payı dağıtılmadığını, şirket kötü yönetildiğinden sürekli zarar ettiğini, şirket yönetiminin kendilerine bilgi vermediğini, hesapları incelettirmediğini ileri sürerek, müvekkilinin haklı nedenle şirket ortaklığından çıkmasına izin verilmesini istemiştir.
Davalı, davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, toplanan delillere göre, halen şirketin davacı dışında iki ortağı daha bulunduğu, TTK.nun 551 nci maddesi gereğince ortakların muhik nedenlere dayanarak şirketten çıkabileceği, davalı şirketin zarar ettiği, dolayısıyla iyi yönetilmediği, kar dağıtılmadığı ve hesap verilmediği tespit edildiğinden muhik nedenlerin gerçekleştiği gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı şirket müdürü temyiz etmiştir.
Dava, muhik sebeplerle ortaklıktan çıkma isteğine ilişkindir. Davalı şirket, 19.08.1998 tarihinde 5 ortaklı olarak kurulmuş olup, kurucu ortaklardan Ömer Karakaya 13.10.1998 tarihinde şirketteki tüm hissesini diğer ortak İ.FevziTiftik’e devredip şirketten ayrılmıştır. Dosyada mevcut 23.08.2000 tarihli Ticaret Sicil Gazetesi’nde yayınlanan 05.07.2000 tarihli ortaklar kurulu kararına göre, İ.Fevzi Tiftik hisselerini diğer 3 ortağa devrederek ortaklıktan ayrılmış, Beypazarı Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2001/372 Esas ve 2001/231 Karar sayılı ilamı ile 01.10.2001 tarihinde ortak Suna Yılmaz’ın ortaklıktan çıkarılmasına izin verilmesiyle şirkette sadece davacı Rahmi Dikmenlioğlu ile İsmail Özen ortak olarak kalmıştır. İki kişilik bir limited ortaklıkta ortaklardan birinin çıkarılmasına mahkemece izin verilmesi, sonucu itibariyle, tek kişilik limited şirketin devamına imkan tanıma neticesini doğuracağından, TTK.nun 551/2 nci maddesindeki çıkma hakkının ancak ikiden fazla ortaklı limited şirketlerde uygulanmasının mümkün olacağının kabulü gerekir. İki ortaklı limited şirkette ortaklardan biri şirketten çıkarmasına izin verilmesini isteyemeyeceğinden, bu ortak ancak aynı maddede düzenlenmiş bulunan fesih hakkını kullanabilir. Bu nedenle davacı Rahmi Dikmenlioğlu’nunlimited şirketten çıkarılmasına izin verilmesine ilişkin davanın reddine karar verilmesi gerekirken anılan devir ve mahkeme kararları gözetilmeksizin şirkette davacı dışında iki ortağın daha bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne ilişkin hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı şirket müdürü İsmail Özen’in temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 28.06.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada … .. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 8.4.2014 tarih ve 2013/337-2014/95 Sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili; müvekkilinin davalı şirketin %25 hisse oranında ortağı olduğunu, şirketin esas sözleşmesinin 20. maddesinde kar dağıtımı nın düzenlendiğini, esas sözleşmede bu düzenleme bulunmasına karşın davalı şirketin 2012 yılı sonu itibariyle tahakkuk eden kar payını ödemekten kaçındığını, … ..Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2013/69 d.iş dosyası ile tespit yaptırdıklarını ve 305.069,38 TL net kar alacağı bulunduğunun tespit edildiğini ileri sürerek davalı şirketin 2012 yıl sonu itibariyle kar payının tespiti ile müvekkilinin payına düşen ve ödenmeyen 15.000,00 TL kar payının fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı şirket yetkilisi; TTK. 616. maddesi gereğince kar payı dağıtma yetkisinin şirket genel kuruluna ait olduğunu, şirketin 2011 yılının kar dağıtımı na dair 10.4.2013 tarihinde karar aldığını, 2012 yılı kar dağıtımı ile ilgili herhangi bir genel kurul kararı bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; TTK’nın 616. maddesi gereğince kar payı dağıtılmasının ortaklar kurulunun münhasıran yetkisinde olduğu, genel kurulun yetkisinde ve devredilemez olan bir konuda hiç karar alınmamış iken mahkemenin genel kurulun yerine geçerek bu konuda karar almasının mümkün olmadığı, davacı hissedarın genel kurulu toplantıya çağırma ve kar dağıtımı nı gündeme aldırma olanaklarını kullanması bir sonuç almazsa veya yasada esas sözleşmeye aykırı bir karar alınır ise bu kararın dava yolu ile iptal edilmesi gerektiği, ancak 2012 yılı kar dağıtımı na dair ortaklar kurulunun bir kararı bulunmadığı gibi bu konuda gündem oluşturularak bir toplantı da yapılmadığı gerekçesiyle sübut bulmayan davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 2,50 TL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 9.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Av. Dilara Yeni