Boşanma davası, görevli ve yetkili mahkemeye verilecek bir boşanma dilekçesiyle açılır. Dilekçede boşanma gerekçeleri ve ilgili deliller mutlaka sunulmalıdır. Aksi takdirde davanız reddedilebilir.
Dava açmak için mahkemeye dilekçeniz ve eklerinin yanında, kimlik veya pasaport belgesi, kendinizi bir avukatla temsil ettiriyorsanız vekaletname, harç ve gider avanslarının makbuzlarını da sunmanız gerekir.
Boşanma davası, evliliğin gerçekleştiği andan itibaren açılabilir. Ancak davanın anlaşmalı olarak açılabilmesi için evlenmenin üzerinden 1 yıl geçmiş olması gereklidir.
Anlaşmalı boşanma davası, tarafların birlikte açtığı veya bir tarafın açtığı davanın diğer tarafça kabul edildiği boşanma davalarıdır. Adından da anlaşılacağı üzere, tarafların boşanmanın mali sonuçları ve çocukların durumu gibi hususlar üzerinde anlaşmış olmaları gerekmektedir.
Öncelikle davanın her iki eşin katılımıyla veya birinin kabulüyle açılmış olması gerekir. Bununla birlikte evlilik en az bir yıl sürmüş olmalı ve yukarıda belirtilen hususlar üzerinde anlaşılmış olması gerekir.
Tarafların boşanmaya karar verdikleri açık bir dille belirtilmelidir. Taraflar hazırladıkları anlaşmalı boşanma protokolünde her hususta (tazminat, nafaka, velayet vs.) anlaşma sağlamalıdır. Hakimin anlaşmalı boşanma kararı verebilmesi için maddi-manevi tazminat ve yoksulluk nafakası konularında taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Kişisel ilişki ve iştirak nafakası konusunda da hakimin onayı aranmaktadır. Anlaşma gerçekleşmez ya da bozulursa dava çekişmeli boşanma davasına dönüşecektir.
Büyük çoğunlukla anlaşmalı boşanma davaları tek celsede sonuçlanır. İlgili mahkemenin yoğunluğuna göre 1-3 hafta arasında sonuçlanmaktadır.
Eğer taraflar, boşanma, velayet veya mali sonuçlardan en az biri nedeniyle anlaşamamışlar ise, boşanma davası çekişmeli olarak görülür.
Çekişmeli boşanma davası anlaşmalı boşanmaya göre daha uzun sürmektedir. Mahkeme yoğunluğu, boşanma nedenleri vb. etkenlerin durumuna göre 1-2 yıl sürebilmektedir. Ama çekişmeli boşanma davası düzgün bir şekilde takip edilmez ve gerekli hukuki işlemler doğru bir şekilde yerine getirilmez ise dava daha uzun sürebilmektedir.
Çekişmeli boşanma davasında, kanunda sayılan özel nedenlere dayanabileceği gibi çok sayıda türetilebilecek genel boşanma sebeplerine de dayanılabilir.
Özel boşanma sebepleri; zina (aldatma), hayata kast, pek kötü muamele veya onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, terk veya akıl hastalığıdır. Özel boşanma sebepleri ile genel boşanma sebepleri farklı hukuki sonuçlar doğurmaktadır. Bir evlilikte özel boşanma sebepleri varsa, davacı, karşı tarafın kusurlu olup olmadığını ispatlamak zorunda değildir, yalnızca özel bir boşanma sebebi olduğunu ispatlaması yeterlidir. Ancak genel boşanma sebepleri varsa boşanma kararı verilebilmesi için hem davacı hem de davalı birbirinin kusurunu ispatlamak zorundadır.
Genel boşanma sebepleri, kanunda tek tek sayılmamıştır, yani sınırsız sayıdadır. Bunları genel bir sebep içerisinde toplamak gerekirse, kanunumuzda belirtildiği üzere buna “evlilik birliğinin temelden sarsılması” diyebiliriz. Taraflardan birinin herhangi bir davranışı, somut olayda karşı taraf için evliliği objektif olarak çekilmez hale getirmiş ise, bu durumda genel boşanma sebebinden söz edebiliriz.
Eşlerden birinin açtığı boşanma davasına karşı diğer eşin belirli şekil şartları ve sürelere uyarak açacağı, konusu yine boşanmaya yönelik olacak davaya “karşı dava” denir.
Eşlerin kusur durumu, boşanma davasına itiraz hakkı ve boşanmanın mali sonuçları üzerinde önem arz eder. Örneğin, kusuru daha ağır olan taraf, boşanma sonucunda yoksulluğa düşecek olsa bile lehine yoksulluk nafakasına hükmedilemez.
Nafaka, 4 türde belirlenebilir. Bunlar, tedbir nafakası, yoksulluk nafakası, iştirak nafakası ve yardım nafakasıdır.
Tedbir nafakası, boşanma davası sonuçlanana kadar, maddi durumu görece daha zayıf olan eşin yoksulluğa düşmesini sağlamak amacıyla hükmedilebilecek olan nafaka türüdür. Bunun yanında tedbir nafakası verilecek eşin kusur durumu önem arz etmez, yani bu tür bir nafaka, tam kusurlu eşe dahi ihtiyaç durumunda verilebilir.
Yoksulluk nafakası, boşanma kararının kesinleşmesinden sonra, yoksulluğa düşecek olan eş lehine hükmedilen nafaka çeşididir. Yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için, nafaka alacaklısının kusurunun karşı taraftan daha ağır olmaması gerekir.
İştirak nafakası, velayeti kendisine verilmeyen eş aleyhine, ergin olmayan çocuk lehine herhangi bir talep olmaksızın da hakim tarafından hükmedilen nafaka türüdür. Bu nafaka türünde eşlerin kusur durumunun hiçbir önemi yoktur. Bu nafaka türündeki amaç ergin olmayan çocuğun yetiştirilmesi, sağlık barınma, eğitim vs. giderlerine velayet kendisine verilmeyen eşin mali gücü oranında katılmasını sağlamaktır.
Yardım nafakası yoksulluğa düşen kişinin alt soy, üst soy ya da kardeşlerinden talep edebileceği bir nafaka türüdür.
Nafaka, esasen kişinin evlilik birliği içerisindeki maddi durumunu korumak amacıyla değil, yalnızca eşi yoksulluktan korumak için verilir. Lehine nafakaya hükmedilecek eşin standart yaşam şartları belirlenerek buna uygun bir miktar nafaka verilmesine hükmedilir.
Medeni kanunumuzda belirtildiği üzere nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılır.
Evet, tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.
18 yaşını doldurmamış olan ortak çocuklarının velayetini alan eş, ayrıca iştirak nafakası da talep edebilir. Çocuk 18 yaşını doldurduktan sonra, eğitimine devam ettiği dönem için bir yardım nafakası talep edebilir.
Nafaka ödemeyen eşe karşı icra takibi başlatılabilir. Bunun yanında, nafaka borçlusu hakkında 3 aya kadar tazyik hapsine de hükmedilebilir.
Borçlunun muvafakati olmadıkça, kural olarak emekli maaşı haczedilemez. Fakat nafaka borçları bu kuralın istisnasıdır. Yani nafaka alacaklıları, nafaka borçlusunun emekli maaşına dahi haciz koydurabilirler.
Mal paylaşımı, eşlerin tabi oldukları mal rejimine göre yapılır. Buna göre kısaca özetlemek gerekirse, “ortak” veya “edinilmiş” mallar, toplamından borçlar mahsup edildikten sonra, yarı yarıya eşlere bölüştürülür.
Kanunda sayılan mal rejimleri, mal ayrılığı rejimi, paylaşmalı mal ayrılığı rejimi, mal ortaklığı rejimi ve edinilmiş mallara katılma rejimi olarak 4 tanedir.
2002’de getirilen kanun değişikliği ile eşler başkaca bir mal rejimine tabi olmak istemedikleri müddetçe tabi olacakları rejim “edinilmiş mallara katılma” rejimi olarak belirlenmiştir. Bu mal rejimi, Türk toplumunun ihtiyaçları gözetilerek, (genellikle) ev dışında çalışmayan kadın eşin boşanma sonrasında hiçbir malvarlığına sahip olmadan mağdur olmasını engellemek amacıyla kabul edilmiştir. Bu tarihten önce kanuni rejim mal ayrılığı olarak belirlemişti ve ev hanımları boşandıktan sonra büyük kayıplar yaşıyorlardı.
Hakim eşlerin kusur durumuna göre katılma alacağını, yani eşlere düşen malvarlığı miktarlarını azaltabilir hatta kaldırabilir.
Boşanmadan 1 yıl öncesine kadar, diğer eşin rızası olmaksızın yapılan karşılıksız kazandırmalar paylaşıma dahil edilir. Yani o malvarlığı hala eşlerin mülkiyetindeymiş gibi bölüştürülür. Bunun için karşılıksız kazandırma yapan eşin kötü niyetli olması aranmaz.
Halk arasında “evlilik sözleşmesi” olarak bilinen aile hukuku sözleşmelerini kanun koyucu “mal rejimi sözleşmesi” olarak tanımlamıştır. Yani, kanuni mal rejimi olan “edinilmiş mallara katılma” rejiminden başkaca bir rejime tabi olmak isteyen eşler aralarında bir sözleşme yaparak tabi olmak istedikleri mal rejimini belirlerler. Bu sözleşmenin konusu, kanuna, kişilik haklarına ve genel ahlaka aykırı olamaz.
Aile konutu, ailenin birlikte yaşadığı konuttur ve evin maliki olan eş bu malvarlığı değeri üzerinde tek başına serbestçe tasarruf yapamaz. Tabii bu durumun tapu müdürlüğü tarafınca bilinip uygulanabilmesi için taşınmaz üzerine, malik olmayan eş tarafından “aile konutu şerhi” konulması talep edilmelidir. Bu şerh, boşanma davası sürerken de malik olmayan eş tarafından talep edilebilir.
Velayeti kimin alacağı, eşlerin menfaatlerinden çok müşterek çocukların yüksek menfaatleriyle ilgili bir husustur. Hakim eşleri ve çocukları dinledikten sonra velayetin kimde kalacağına serbestçe karar verir.
Kural olarak kadın eş, evlilik birliği sonra erdikten sonra evlenmeden önceki soyadını alır. Eğer kadın evlenmeden önce eski eşinin soyadını taşıyor idiyse, kızlık soyadını almayı talep edebilir. Ayrıca eğer boşanmadan sonra kadın eşin kocasının soyadını taşımaya devam etmesinde menfaati var ise ve bu durum erkek eşin menfaatlerini zedelemiyorsa kadının evlilik soyadını taşımasına da karar verilebilir.
Evet, annesiyle soyadının farklı olması sebebiyle çocuğun psikolojik ve sosyal durumunun kötü etkilendiği ispat edilebildiği takdirde, çocuğun yüksek menfaati gözetilerek annenin soyadı çocuğa verilebilir.
Bir aile hukuku meselesi olan evliliğin sona ermesinde görevli mahkeme, elbette Aile Mahkemesidir. Yetkili mahkeme ise, davacı veya davalının yerleşim yeri mahkemesi veya eşlerin son 6 ay birlikte yaşadığı yer mahkemesi olabilir.
Evet, gerekli olduğu takdirde hakim duruşmaların kapalı olarak gerçekleştirilmesine karar verebilir. Örneğin, tanık beyanlarının davalı veya davacının özel hayatını ifşa eder nitelikte konular ihtiva etmesi sebebiyle gizlilik kararı talep edilebilir.
Hakim, görülmekte olan bir boşanma davasında eşlerin barışma ihtimalini halen canlı gördüğü takdirde, 1 yıldan 3 yıla kadar ayrılık kararı verebilir. Fakat bu ihtimalin güçlü bir ihtimal olması gerekmektedir. Bu süre boyunca eşler ayrı konutlarda yaşarlar. Verilen sürenin sonuna gelindiğinde eşlerin boşanma taleplerinin devam etmesi halinde boşanma kararı verilir.
Eşler, açtıkları davada boşanmayı değil, yalnız ayrılmayı da talep edebilirler. Bu durumda hâkim yine ayrılık kararı verebilir. Fakat tarafların talepleriyle bağlı olduğundan, kendiliğinden hareket ederek boşanma kararı veremez.
Bu durumda eşler boşanma konusunda anlaşamamış olacağından dava çekişmeli olarak görülecektir.
Boşanmadan doğan dava hakları 1 yıl içinde düşer. Bu süre geçmesiyle artık haklı sebep olmadıkça tazminat veya nafaka talep edilemeyecektir.
Hayır, boşanan eşler birbirlerine mirasçı olamazlar. Fakat eğer boşanma davası sırasında eşlerden birisi ölmüş ise, henüz karar verilip evlilik boşanmayla sona ermemiş olduğundan, evliliğin ölüm sebebiyle sona erdiği kabul edilecektir. Bu durumda sağ kalan eş diğerine mirasçı olabilir.
Boşanma davalarında her taraf iddiasını ispatla yükümlüdür. Fakat karine olarak kabul edilen durumlarda karşı taraf karinenin aksini ispat edecektir. Örneğin, eşler ayrı yaşarlarken kadının hamile kalması zinaya karine oluşturur. Bu durumda zina olayının ispat yükü erkek eşte değil, aksini ispat yükü kadın eştedir.
Türk Hukukunda eşler yalnız anlaşmalı olarak boşanacakları takdirde boşanma davası sebepsiz olarak açılabilir. Fakat çekişmeli boşanma davalarında da genel boşanma sebepleri çok geniş olduğundan evlilik birliğinin herhangi bir sebeple temelinden sarsıldığından bahisle boşanma davası açılabilir.
Bu miktar taleplere göre değişebilecek olsa da ortalama 800 ila 1.000 Türk lirası arasındadır. Bahsettiğim miktarlara avukatlık ücreti dahil değildir.
Boşanma davasında avukat tutmak zorunlu değildir. Fakat sıkı takip edilmesi gereken usuller ve süreler olması sebebiyle hak kaybı yaşanmaması açısından bir avukata danışmanız veya davayı bir avukat aracılığıyla yürütmeniz tavsiye edilir.
Eşine harçlık vermeyerek, eşinin maaş kartını almak, evlilik birliği içerisinde edindiği malları ailesinin üzerine kaydettirmek, eşinin şahsi ihtiyaçlarını karşılamamak, yüksek fatura geldiğinden bahisle evin yeterince ısınmasını engellemek, eşine ve çocuğuna yeterli ekonomik destekte bulunmamak. Bunların hepsi ekonomik şiddete örnek gösterilebilir.
Müşterek haneyi haklı bir sebep olmaksızın terk etme, eşinin ailesiyle görüşmediği gibi eşine de görüşmemesi yönünde baskı yapmak, eşiyle yeterince ilgilenmemek, eşiyle konuşmaktan sürekli kaçınmak. Bunların hepsi duygusal şiddete örnek gösterilebilecektir.
Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hakim veya noter tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilecektir.
Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılacaktır. Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hakim veya noter, esası incelemeden yapacağı ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi halinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiğinde ilan yoluyla yapılır. Ancak, boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz.
Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç(erkeğin cinsel taciz suçu işlemesi vb.) işler veya haysiyetsiz bir hayat (kadının eskortluk yapması veya erkeğin kumarhane işletmesi vb.) sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş her zaman boşanma davası açabilecektir.
Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunca verilen 06.07.2018 tarihli ve 2015/5 E., 2018/7 K. sayılı içtihadı birleştirme kararı ile “Evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişiye karşı diğer eşin manevi tazminat isteminde bulunamayacağına” karar verilmiştir.